21 Mart 2014 Cuma

Twitter Blocked In Turkey

Aşağıdaki yazı Blogcu Anne 'nin sayfasından alınmıştır. Bir anne hatta anne adayı olmamama rağmen gerek sosyal gündem gerekse çocuklarla ilgili paylaşımlarını beğenerek takip ettiğim bu blogerla birçok görüşüm de paralellik göstermektedir. 
Blogumda büyük bir inatla siyasi ya da politik paylaşımlarda bulunmamaya azami özen göstermeme rağmen ne yazık ki ülkemiz koşullarında sessiz kalmak çok zor. 
Gezi ile ilgili ufak bir post dışında paylaşım yapmadım, 17 Aralık'ta sustum, Berkin'i kaybettiğimizde ses etmedim. Bunlar demek değil ki ben evimde ya da işimde ve hatta twitter ya da facebook'da da susuyorum. Tam aksine bütün kinimi, bütün hırsımı sosyal medyada veya arkadaşlarımın yanında bazen de evet sokaklarda dile getirdim bunca zamandır. Sadece bloguma bunu bulaştırmak istememiştim. Bu mecra benim sığınağım olsun, öyle kalsın, mutlu olayım buraya yazarken, huzur bulayım istemiştim.
Ne mümkün, bu ülkede susabilmek ne mümkün!!! 
Evet, ben bir anne değilim ama yeğenlerim var, arkadaşlarımın çocukları var, ileride bir gün kendi sahip olabileceğim çocuklar var. Onların bizden daha iyi şartlarda, özgürlük hakları ellerinden alınmamış, bir söylerken bin düşünmeleri gerekmeyen bir ülkede yaşamalarını sağlamak ne yazık ki gün geçtikçe zorlaşıyor.  
Söylediklerimizle, fikirlerimizle yargılanmaya, aklımızdan geçenleri dile getirirken çekinmeye başlamışsak, düşüncelerimizi seslendirdiğimiz sosyal meyda araçları bile kapatılacak hale geldiyse bunun sonu nereye gider varın siz düşünün... Bu nasıl bir güç savaşıdır, nasıl bir iktidar tutkusu ve nasıl bir kelle korkusudur varın siz düşünün!!!
Sevgili Elif'in aşağıdaki paylaşımının altına imzamı atarım...
#TwitterBlockedinTurkey
T.C. Anayasası
VIII. DÜŞÜNCEYİ AÇIKLAMA VE YAYMA HÜRRİYETİ
Madde 26
Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma haklarına sahiptir.
Dün gece yarısı ülkemizde anayasa ihlal edilmiştir. Uluslar arası bir sosyal paylaşım ağı olan Twitter’a erişim farklı mahkeme kararları ile engellenmiş, halkın kendisini ifade etme ve haber alma özgürlüğü kısıtlanmıştır.
T.C. Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan dün Bursa’da düzenlediği seçim mitinginde “Twitter mwitter, hepsinin kökünü kazıyacağız Uluslararası camia şöyle der, böyle der hiç umurumda değil. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü görecek.” dedikten ve Başbakanlık Basın Müşavirliği’nin “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bazı linklerin kaldırılmasına ilişkin mahkemelerden çıkarmış oldukları kararların uygulanması konusunda Twitter yetkililerinin duyarsız kaldıkları bir süreç söz konusudur. Mahkeme kararlarını umursamama, hukukun gereğini yerine getirmeme biçimindeki bu tutumda bir değişiklik gözlenmemesi halinde, vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için teknik olarak, Twitter’e erişimin engellenmesinden başka çare kalmayabileceği belirtilmektedir” açıklamasından sadece bir kaç saat sonra gece yarısı Twitter’a Türkiye’den erişim yasaklanmıştır. Internet servis sağlayıcılarına ulaşan mahkeme kararları ile Twitter’a ülke sınırları içinden erişim kapatılmış, mobil cihazlarda kullanılan 3G erişimi de aynı şekilde engellenmiştir.
Yasakların ve sansürün bir çözüm olmadığını, sosyal medyanın susturulamayacağını, özgürlüklerin sansür yoluyla kısıtlanamayacağını herkesin görmesi, bilmesi gerekir. Bunu dün gece Twitter yasaklandıktan kısa bir süre sonra DNS ayarlarında değişiklik yaparak veya VPN, Hotspot Shield gibi bazı programlar üzerinden mecraya giren milyonlarca Türk kullanıcısı da göstermiştir.
Sayıları 12 milyona yaklaşan Türkiyeli Twitter kullanıcıları #TwitterBlockedinTurkey etiketiyle konuyu bir saat içinde Twitter’da dünya çapında en çok konuşulan etikete taşımış,farklı etiketlerle gece boyunca TT listesinde kalarak, dünya kamuoyunun dikkatini çekmiştir. Yasaklamadan sonraki ilk 4 saat içinde 2,5 milyondan fazla Türkçe tweet gönderildiği hesaplanmaktadır. Şu anda dünya basını Türkiye’deki Twitter yasağını öncelikli haber olarak vermekte, bunun özgürlükleri baltalama yönünde bir girişim olduğunu söylemektedir.
Biz, ülkemizin geleceğini oluşturacak çocukları yetiştiren anne babalar olarak Gezi Parkı direnişi ile tırmanan ve 17 Aralık süreciyle hızlanan şiddet ve sansür uygulamalarını esefle izlemekteyiz. Türkiye’nin gerçek demokrasiden gün be gün uzaklaşmasından, meclisinden medyasına, emniyet güçlerinden yargısına kadar her türlü sistemin çivisinin çıkmış olmasından derin bir endişe duymaktayız.
Dün geceki yasak kararıyla Türkiye dünya üzerinde Twitter’a erişimin engellendiği Çin dışındaki tek ülke olmuştur. Bunun utancı ve ayıbı bu yasağı getirmeye cesaret edenlere ait olmakla birlikte, ağırlığını omuzlarımızda taşımaktayız.
Bu ülkenin gelecek nesillerinin özgür bireyler olarak büyümesini en çok isteyen ve bunun için emek veren anne babalar olarak hükümetin son aylarda giderek artan baskıcı tavırlarını kabul etmiyor ve bu sansürü şiddetle kınıyoruz.
Herkesi gerek internet üzerinden, gerekse etrafımıza bu durumu anlatarak konuyu protesto etmeye ve nihai olarak da 30 Mart 2014 Pazar günü yapılacak olan yerel seçimlerde vatandaşlık hak ve sorumluluğu olan oy kullanma görevini mutlaka yerine getirmeye davet ediyoruz.
Blogger Anne ve Babalar

20 Mart 2014 Perşembe

Her Doğal İyi Değildir - Garnier Olia Saç Boyası

Yaklaşık 5-6 aydır saçımı evde kendim boyuyorum. En yakın arkadaşım senelerdir evde boyadığından bu işe ilk onunla cesaret ettim. Hangi boyayı, hangi numarayı kullandığını sordum ve saç renklerimiz çok benzediği için de gereksiz deneyimlerden uzak durup onun rengini aldım. Sonra ilk denemeyi de beraber yaptık. Daha doğrusu o boyadı ben de kuzu kuzu önünde oturdum :)



Daha sonra ki bir kaç denemede yine aynı boyayı bu sefer kendim uygulamaya başladım. Önleri ve görebildiğim yerleri gazyet güzel yapmama rağmen her seferinde arkalarda göremediğim (aslında fön çeken kuaför dışında kimsenin göremediği) yerleri boyamayı atladığım oldu. Bu sıkıntıyı da eşimin yardımı ile atlatmaya başladım :) artık göremediğim kısımları ona boyatıyorum :) Saolsun önce hayatta bulaşmaz bu işe diye düşündüğüm kocam gayet de ince ince çalıştı saçlarımın arkası için valla :) Öyle ki bir ara canım tamam biraz daha seri yapabilirsin o kadar uğraşmaya gerek yok dedim :) Bütün bayanlara tavsiyemdir kendiniz iyi boyayamıyorsanız bir erkekten yardım almaya hiç de çekinmeyin :)

Sonra bir gün Garnier'in Olia serisini duydum. %60'ı doğal çiçek yağlarından oluşan, amonyaksız saç boyası. Meraklıyım ya doğal şeylere dedim tamam bunu benim için yapmışlar. Gittim Gratis'e bana hiç de yardımcı olmayan satış elemanının eşliğinde kendime uygun olduğunu düşündüğüm bir renk alıp geldim.


Sürerken gerçekten saçınızda yanma, kaşınma olmuyor. Ayrıca o kötü boya kokusu da yok. Aksine çok hafif bir çiçek kokusu geliyor burnunuza. Bana fırça usulü sürülmesi biraz zor geldi. Koleston şişeden sıkıldığı için daha kolay uygulama sağlıyor.
Yıkayıp çıkınca bir de baktım ki dipler BAKIR.. ama ben çikolata almıştım, kahve olacaktı saçlarım nasıl yani derken daha dikkatli bakınca beyazlarımın sarımtrak bir renk aldığını sanki tam kapanmadığını gördüm. Acaba ben mi bir yerlerde hata yaptım diye düşünüyorum ama resmen saçımda 2 farklı renk oluşturacak ve beyazlarımı kapatamayacak kadar da beceriksiz olduğumu düşünmüyorum. Üstelik hala acemi sayılsam da tek renk tutturduğum ve beyazlarımı kapatabildiğim örneklerim mevcut üstelik kaç tane. Neyse ki, çok çabuk aktı da alttan kendi rengim çıktı ve o bakırlıklar yok oldu. (Boyaya çabuk aktığı için neyse ki demek de varmış bu hayatta)
Evet, saçlarım yıpranmadı ama bahsettikleri gibi özellikle bakımlı filan da olmadı.

Anlayacağınız her doğal iyi değilmiş diye karar verdim ve geçen gün yeniden bol amonyaklı Koleston 7.3'üme geri döndüm :) Haftasonu boyayım da şu garip renklerden kurtulayım bari. Siz de denerseniz bu Olia'ya sorun bende mi yoksa onlarda mı haber edin e mi :)

19 Mart 2014 Çarşamba

Ne Okuyorum

Bugün size yine üçleme olmasa da ardı ardına okunabilecek bir kitap dizisinden bahsedeceğim.



Taa geçen sene Amerika'ya gitmeden önce yolda okumak için almış ama annem ayyy sakın okuma, iğrenç bir kitap dediği için korkup bir köşeye atmıştım Ayşe Kulin'in Gizli Anların Yolcusu'nu.
Geçenlerde anneme neden iğrenç diye sorunca aslında okumamamı gerektirecek bir şey olmadığını anlamış ve kendisini arkasından devamı niteliğindeki Bora'nın Kitabı ve Dönüş'ü de okumuş, bitirmiş bulunuyorum.
Detaylandırmadan genel bir özet vermek istiyorum. Kitabın ana kahramanların İlhami ve eşi Eda genç yaşta bir evlat kaybederler ve bunun acısını üstlerinden kolayca atamazlar. Hatta bu matem süreçlerinde büyük çocukları Derya'yı önce aile büyüklerinin yanında sonra da İngiltere'de okuturlar. İlhami her ne kadar hayata hayata devam etmeye çalışsa da Eda evladının ölümünden sonra büyük bir depresyon süreci yavaş ve ilaçlarla ayakta durur. Bu dramatik ailenin en ihtiyacı olmayan şey ise karmaşık bir aşk üçgeni gibi gözükse de malesef hayatlarını darma duma edecek aşk alevi ailenin bazı bireyleri için çoktan alev almıştır bile...
Kitap, toplumsal önyargılarımızı irdelemeye çalışmış, alışılagelmemiş, halen yadırganan hatta benim annemin de bu nedenle "iğrenç" diye tanımladığı ilişkileri işlenmiş. Yasak bir aşkın hikayesi var bu kitapta. Altı çok iyi doldurulmuş, boşluk bırakılmadan karakterler çok ince işlenmiş.
Şimdi daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum ama dışarıdan baktığımda bana garip gelmeyen, eleştirmediğim bu tercihler acaba benimde çok yakınımım birinde olsa ne yapardım  onu kestiremiyor, bilmediğim bir konuda da atıp tutmak istemiyorum.



Gizli Anların Yolcusu'ndan sonra kitabın kahramanlarından Bora'nın tarafından olaylara bakan ve Bora'nın çocukluğunu, gençliğini, kendi içinde yaşadığı gel-gitleri ve onun varoluş mücadelesini anlatan Bora'nın Kitabı okunabilir. Ben bunu ve Dönüş'ü dr.com.tr'den aldım. İnternetten alınca %20 ya da 25 daha indirimli alıyorsunuz kitapları ve 50 TL üstüne kargo ücreti de almıyorlar. Ancak söylemeden geçemeyeceğim ki Bora'nın Kitabı kapağında bir yırtıkla ulaştı elime. d&r'la twitter üzerinden iletişim kurup da iade alacaklarını söyledikleri noktaya gelene kadar ben çoktan kitabı okumaya başlamış olduğumdan artık geri de yollamak istedim ama aklınızda bulunsun internetten aldığınız kitapta sorun çıkarsa iade ya da değişim seçeneği sunuyorlar.
Bora'nın kitabı beni biraz sıktı. İçim dışım Bora oldu :) Ayrıca sanki bazı olaylarda diğer kitapla çelişen yerler yakaladım. Devam kitabı olarak değil de tamamen ayrı bir kitap olarak da okunabilir bence. Bu sefer hayatımıza bir de Recep ekleniyor eski karaketlere ek olarak. Doğu'nun kadınlara ve erkeklere davranış biçimi, dayaklar-yasaklar, çaresizlikler içinde iki çocuğun büyüme serüveni var bu kitapta. Cinselliği, farklılığı, farklı doğmanın getirdiği içsel esareti işlemiş Kulin bu kitapta. Dediğim gibi illa devam kitabı değil de ayrı da okunabilir hatta üst üste okunmazsa tahminen daha keyifli bir kitap olacaktır.



Dönüş ise bütün yaşananlardan sonra Derya ve ailesinin iç hesaplaşmalarını anlatıyor daha çok. Eda, İlhami ve Derya'nın hayatlarındaki sırlar birer birer ortaya dökülüyor, Derya kendini kabullenmesi ve sindirmesi zor gerçeklerin içinde buluyor. Kimi zaman Derya'yı kimi zaman annesini kimi zaman da babasını haklı buldum okurken. Ben çok anneci olmama rağmen bu kitapta daha çok babacı davrandım sanırım. Onu daha çok tuttum, affetsin istedim babasını. Aile bağları güzel işlenmiş kitapta. Ne olursa olsun etin tırnaktan ayrılamayacağını, ayrılmaması gerektiğini bir kez daha idrak ediyorsunuz. Genç bir kızın acılarına, ruhsal çarpıntılarına tanık oluyorsunuz. Ve sonu.... sonunu hiç beklemiyordum ne yalan söyleyeyim.. Gözümden yaşlar düşürdü kitabın sonu..

Sanırım bu üçlüden en çok Dönüş'ü sevdim ben. ama onu ayrı değil de en azından Gizli Anların Yolcusu'ndan sonra okumak olayları daha iyi kavramanıza yardımcı olacaktır. Elbette istenildiği takdirde tek de okunabilir.

İşte benim son günlerde okuduklarım böyle... Sizler neler okuyorsunuz? Elimdeki kitaplar azalıyor, sipariş vermeden önce sizin önerilerinizi de duymak isterim..