Kitap daha piyasaya çıkmadan intihalle suçlandı. Sonra bazı gerçeklik/inandırıcılık eleştirilerine maruz kaldı. Hatta şiddetle okumanızı tavsiye edeceğim bir eleştiri de mimari alanından geldi. Eleştiri yazısı için tık tık
Böyle eleştirilerle karşılaşınca daha bir merak uyandırıyor kitap. Bazen reklam için bilerek mi yaratılıyor bu kadar çatışma diye bile düşünüyorum :)
Kitaba kuş bakışı bakacak olursak, hikaye şöyle.; annesi ölünce nefret ettiği üvey babası ve ablalarını geride bırakarak bir gemide çalışmaya başlayan Cihan’ın kaderi, aynı gemide seyahat eden Çota isimli fil ile değişir. Geminin kaptanı Delibozuk Reis, öldürülen filbazın yerine Cihan’ın geçmesini sağlar ve karşılığında saraydan kendisine hırsızlık etmesini ister. Böylece saraya giren Cihan, hem filbazlık yapmaya başlar hem de Mimar Sinan’ın 4 çırağından biri olmayı başararak onun yaşamına ve eserlerinin yapımına da eşlik eder. Mihrimah Sultan’a âşık olan ve bu aşkı bir ömür boyu kalbinde taşıyan Cihan, yaşadığı sürece 3 padişah dönemine tanıklık ediyor; Sultan Süleyman, II. Selim ve III. Murat.
Romanda ne sarayı anlatıyor Şafak ne de Mimar Sinan’ın hikâyesini. Her şeyden bir tutam konulmuş kitaba. Biraz aşk, biraz ihanet, biraz entrika, kardeş katliamı, eşcinsel ilişki, umut, hüzün, yıkım, hüsran, ezilmişlik, dışlanmışlık ve daha nicesi. Ama en çok o dönemin İstanbul hayatı var bence. Zengini, fakiri, sahafı, elçisi, Romen’i, sultanı, içoğlanı, dadısı ile İstanbul’u yaşadım ben. Karakter açısından da alışkın olduğumuzdan fazla kişi var romanda ama kafa karıştırıcı bir etki yaratmıyor aksine hepsinin hikâyesini keyifle takip ediyorsunuz.
Üstüne çok yazılıp çizilen bu eser için benim anlatacaklarım bu kadar. Okumamış olanlar vardır diye daha detaylı değinmeye çekiniyorum. Siz de okudunuzsa nasıl bulduğunuzu söyler misiniz? Ya da Elif Şafak hakkında ne düşünüyorsunuz, bilmek isterim doğrusu.
Sevgiyle kalın :)