ne okuyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ne okuyorum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Mart 2014 Çarşamba

Ne Okuyorum

Bugün size yine üçleme olmasa da ardı ardına okunabilecek bir kitap dizisinden bahsedeceğim.



Taa geçen sene Amerika'ya gitmeden önce yolda okumak için almış ama annem ayyy sakın okuma, iğrenç bir kitap dediği için korkup bir köşeye atmıştım Ayşe Kulin'in Gizli Anların Yolcusu'nu.
Geçenlerde anneme neden iğrenç diye sorunca aslında okumamamı gerektirecek bir şey olmadığını anlamış ve kendisini arkasından devamı niteliğindeki Bora'nın Kitabı ve Dönüş'ü de okumuş, bitirmiş bulunuyorum.
Detaylandırmadan genel bir özet vermek istiyorum. Kitabın ana kahramanların İlhami ve eşi Eda genç yaşta bir evlat kaybederler ve bunun acısını üstlerinden kolayca atamazlar. Hatta bu matem süreçlerinde büyük çocukları Derya'yı önce aile büyüklerinin yanında sonra da İngiltere'de okuturlar. İlhami her ne kadar hayata hayata devam etmeye çalışsa da Eda evladının ölümünden sonra büyük bir depresyon süreci yavaş ve ilaçlarla ayakta durur. Bu dramatik ailenin en ihtiyacı olmayan şey ise karmaşık bir aşk üçgeni gibi gözükse de malesef hayatlarını darma duma edecek aşk alevi ailenin bazı bireyleri için çoktan alev almıştır bile...
Kitap, toplumsal önyargılarımızı irdelemeye çalışmış, alışılagelmemiş, halen yadırganan hatta benim annemin de bu nedenle "iğrenç" diye tanımladığı ilişkileri işlenmiş. Yasak bir aşkın hikayesi var bu kitapta. Altı çok iyi doldurulmuş, boşluk bırakılmadan karakterler çok ince işlenmiş.
Şimdi daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum ama dışarıdan baktığımda bana garip gelmeyen, eleştirmediğim bu tercihler acaba benimde çok yakınımım birinde olsa ne yapardım  onu kestiremiyor, bilmediğim bir konuda da atıp tutmak istemiyorum.



Gizli Anların Yolcusu'ndan sonra kitabın kahramanlarından Bora'nın tarafından olaylara bakan ve Bora'nın çocukluğunu, gençliğini, kendi içinde yaşadığı gel-gitleri ve onun varoluş mücadelesini anlatan Bora'nın Kitabı okunabilir. Ben bunu ve Dönüş'ü dr.com.tr'den aldım. İnternetten alınca %20 ya da 25 daha indirimli alıyorsunuz kitapları ve 50 TL üstüne kargo ücreti de almıyorlar. Ancak söylemeden geçemeyeceğim ki Bora'nın Kitabı kapağında bir yırtıkla ulaştı elime. d&r'la twitter üzerinden iletişim kurup da iade alacaklarını söyledikleri noktaya gelene kadar ben çoktan kitabı okumaya başlamış olduğumdan artık geri de yollamak istedim ama aklınızda bulunsun internetten aldığınız kitapta sorun çıkarsa iade ya da değişim seçeneği sunuyorlar.
Bora'nın kitabı beni biraz sıktı. İçim dışım Bora oldu :) Ayrıca sanki bazı olaylarda diğer kitapla çelişen yerler yakaladım. Devam kitabı olarak değil de tamamen ayrı bir kitap olarak da okunabilir bence. Bu sefer hayatımıza bir de Recep ekleniyor eski karaketlere ek olarak. Doğu'nun kadınlara ve erkeklere davranış biçimi, dayaklar-yasaklar, çaresizlikler içinde iki çocuğun büyüme serüveni var bu kitapta. Cinselliği, farklılığı, farklı doğmanın getirdiği içsel esareti işlemiş Kulin bu kitapta. Dediğim gibi illa devam kitabı değil de ayrı da okunabilir hatta üst üste okunmazsa tahminen daha keyifli bir kitap olacaktır.



Dönüş ise bütün yaşananlardan sonra Derya ve ailesinin iç hesaplaşmalarını anlatıyor daha çok. Eda, İlhami ve Derya'nın hayatlarındaki sırlar birer birer ortaya dökülüyor, Derya kendini kabullenmesi ve sindirmesi zor gerçeklerin içinde buluyor. Kimi zaman Derya'yı kimi zaman annesini kimi zaman da babasını haklı buldum okurken. Ben çok anneci olmama rağmen bu kitapta daha çok babacı davrandım sanırım. Onu daha çok tuttum, affetsin istedim babasını. Aile bağları güzel işlenmiş kitapta. Ne olursa olsun etin tırnaktan ayrılamayacağını, ayrılmaması gerektiğini bir kez daha idrak ediyorsunuz. Genç bir kızın acılarına, ruhsal çarpıntılarına tanık oluyorsunuz. Ve sonu.... sonunu hiç beklemiyordum ne yalan söyleyeyim.. Gözümden yaşlar düşürdü kitabın sonu..

Sanırım bu üçlüden en çok Dönüş'ü sevdim ben. ama onu ayrı değil de en azından Gizli Anların Yolcusu'ndan sonra okumak olayları daha iyi kavramanıza yardımcı olacaktır. Elbette istenildiği takdirde tek de okunabilir.

İşte benim son günlerde okuduklarım böyle... Sizler neler okuyorsunuz? Elimdeki kitaplar azalıyor, sipariş vermeden önce sizin önerilerinizi de duymak isterim..

20 Şubat 2014 Perşembe

Ne Okuyorum

Hani üzüm üzüme baka baka kararır demiştim ya. Hani orada Hunger Games izleyince hemen kitaplarını sipariş ettim de demiştim. İşte ilk geldiklerinde elimde başka kitap olduğu için biraz bekletmem gerekti ama Ocak 15-20 gibi başladığım seriyi Şubat'ın 8'i gibi bitirmiştim. Üç kitabını da hem de :) İşte o nedenle blogda da yorumlamam gerekli diye düşündüm.

Orijinal adı Hunger Games olan kitap aslında bir üçleme. Suzanne Collins tarafından 2008 yılında yazılmış bir gençlik romanı. Ancak sadece gençleri değil büyük küçük herkesi etkisi altına alıyor ve 2012 yılında filmi de vizyona giriyor. Şu ana kadar ilk iki kitap olan Açlık Oyunları (Hunger Games - imdb puanı 7,3) ve Ateşi Yakalamak (Catching Fire - imdb puanı 8.0) sinemada oynamıştır. Üçüncü kitap olan Alaycı Kuş ise (Mockingjay) iki film olarak sinemaya uyarlanacaktır ve bu kitabın ilk filmi 21 Kasım 2014'te Türkiye'de vizyona girecektir ki ben de kendisini heyecanla beklemekteyim.

Seriden spoiler vermeden bahsetmem gerekirse hikeye, uzak ve bilinmeyen bir gelecekte kıyamet sonrasında Kuzey Amerika üzerinde kurulu Panem ülkesinde geçmektedir. Ülke Capitol şehri tarafından yönetilmektedir ve buraya bağlı 12 mıntıka vardır. Capitol inanılmaz rahat ve zengin bir hayat sürerken mıntıkalarda ise sefalet ve fakirlik hüküm sürmektedir. Aslında hikayenin geçtiği zamandan 74 yıl önce 13 mıntıka varmış ama 13. mıntıka isyan etmiş ve kanlı bir şekilde bu isyan bastırılmış. Sonrasında, her yıl bu isyanı anmak amacıyla mıntıkalardan 12-18 yaş arasındaki birer kız ve birer erkek çocuk seçilerek bir arenaya kapatılmaya ve bu 24 çocuk sadece 1 kişi hayatta kalana kadar savaştırılmaya başlanmış. Ve bu savaş bir reality show olarak tüm ülke özellikle de Capitol tarafından takip edilen bir program. Hatta Capitol halkı çocuklar üzerinde bahisler oynamakta ve sponsor oldukları çocuklara arenada iken hayatta kalmalarına yardımcı hediyeler göndermekteler. Oyunlar için çocukların her birine eski galiplerden oluşan akıl hocaları, stilistler, güzellik ekipleri ve refakatçiler tahsis edilmekte ve hepsiyle röportajların yapıldığı TV programları düzenlenmektedir.


Katniss Everdeen ve Peeta Mellark da 74 açlık oyunları için 12. mıntıkadan seçilen çocuklardır. Hikayeyi kitapta Katniss Everdeen'in ağzından okuyorsunuz. Katniss 11 yaşındayken babasını bir maden kazasında kaybetmiştir ve annesi ile kız kardeşi Prim'e bakmaktadır. Okçulukta ustadır ve geçimlerini de zaten avlanmakla sağlamaktadır. Gale adında bir av arkadaşı vardır ve ona çok güvenmektedir. Gale ile aralarında sevgili ilişkisi olmamasına rağmen bir elektriklenme olduğu da gözlerden kaçmamaktadır. Hayatında değer verdiği başka kimse olmayan bu kızın arenadaki hayatta kalma savaşı, zekası, asiliği, karmaşık duyguları ile verdiği mesajlar sadece gençlere değil yetişkinlere de hitap ediyor.

Yazar, bu kitabı yazma fikrinin televizyonda bir kanalda reality showda insanların yarışması bir başka kanalda ise Irak'ın işgal görüntülerinin yayınlanması sonucu ortaya çıktığını söylemektedir. Kitabın baş karakteri Katniss Everdeen ise Yunan mitolojisinde Theseus'dan yola çıkarak tasarlanmış, oyunlar da gladyatör oyunlarından esinlenerek kurgulanmıştır.

Sürükleyici olduğu kadar düşündürücü olan seriyi okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Özellikle 3. kitapta yönetmek, yönetilmek ile ilgili çok düşündürücü noktalar var. Kendi yaşantılarınızdan bile tanıdık sahneler bulabileceğiniz bir üçleme Açlık Oyunları. Spoiler vermemek adına daha fazla anlatmak istemiyorum. Okuyun, konuşalım, tartışalım diyorum :)

Sizler neler okuyorsunuz bu aralar. Tavsiye edebileceğiniz kitaplar var mı?

Sevgilerimle :)

2 Eylül 2013 Pazartesi

Ne Okuyorum

Çocukluğumda çok okurdum ama gerçekten çok okurdum. Kitapların bana dayanma süreleri bırakın günleri saatlerle ölçülürdü. Annem hadi uyu artık diye ışığımı söndürünce yatağımın altından el fenerimi çıkartır öyle devam ederdim. Büyüdükçe okumaya olan ilgim ve sevgim hiç değişmedi ama elbette hayatın getirdiği zaman kısıtlamalarına takıldı. En son hangi kitabı aldığım gün bitirdim diye düşünüyorum da üniversiteden sonra bunu hiç yapamadım sanırım. Yine de hala elimde okunacak birkaç kitap bulunur her zaman. Azaldığı zaman panik yapar hemen gidip birkaç tane daha alırım mesela. Kitapları toplu almak bende daha büyük bir mutluluk yaratıyor. Eve gelip onları başucumdaki komodine üst üste dizmek ve zamanla o minik kulenin erimesini izlemek çok hoşuma gidiyor. Okunan kitaplar evimizin kütüphanesindeki yerlerini alıp koleksiyonumuzun değerli birer parçası oluyorlar. Evet, bizim koleksiyonumuz çünkü eşim de kitap okumayı çok sever. Evlenince benim zaten çok dolu olan kütüphanem bir de eşimin kitaplarını ağırlamaya kalkınca sığamadık maalesef. Yemek odasının konsolunun 2 kapaklı ve 2 katlı kocaman bir gözü bizim kütüphaneye sığmayan kitaplarımızı saklıyor biz güzel bir kütüphane alıncaya kadar. O da ayrı bir konu tabi. Evlendiğimizden beri gönlümüze göre bütün kitaplarımızı alacak bir kütüphane almak istiyor ama bir türlü o işi halledemiyoruz. Gerçi hayalimiz kendi evimizi alınca bir odayı boydan boya kütüphane yapmak ama ona daha var. Biz şimdilik bizi kurtaracak bir tane ile başlasaydık iyiydi :)



Son günlerde başucumdaki minik kitap kulesinin içeriğinden bahsetmek istiyorum bugün. Son bitirdiğim ve kütüphaneye taşınmak üzere olan kitabım Khaled Hosseini’nin Uçurtma Avcısı. Kitap bir Afgan tarafından İngilizce yazılan ilk kitap olarak geçmekte. Aynı evde büyüyen ama biri zengin bir işadamının, diğeri ise bir hizmetkârın oğlu olan iki çocuğun birbiriyle kesişen kaderini anlatan kitap Afganistan monarşisinin son yılları, Sovyet İşgali ve Taliban yönetimi dönemlerinde geçmektedir. Kitabın kurgusunun iyi ve karakter tanımlamalarının son derece güçlü olduğunu düşünüyorum. Baba-oğul ilişkisi, dostluk, ihanet, fedakarlık, geçmişinle yaşamak, farklı etnik kökenlerin getirdiği ayrıcalık ya da ezilmeler ile sosyal kaygıların insan hayatına etkisini işleyen kitapta, ırkçılık, iç savaş, din, göçmenlik gibi olgular da işlenmiştir. Her sayfasını severek okuduğum kitaplardandır Uçurtma Avcısı ve inanın insanın içine işleyen çok değerli bir eserdir. 


Onun hemen arkasından ise Ece Temelkuran – Düğümlere Üfleyen Kadınlar’a başladım. Kitabı alırken bile nasıl bir bilinçaltıysa “Düğmelere” Üfleyen Kadınlar diye okuyordum başlığını. Ancak daha ilk sayfada Felak Suresi’nden bir ayet geçiyor “Düğümlere üfleyen kadınların şerrinden sakının.” İşte o noktada dönüp kitabın kapağına bir daha bakıp gerçekle yüzleştim. Okuduğum kitabın adını bilmeyişimle ilgili her türlü dalga geçer yorumlarınıza hazırım :) Bir Türk ve 3 Ortadoğulu kadının bir şekilde kesişen kaderleri anlatıyor. Zaman; Arap Baharı… Henüz okumaya devam ettiğim için ve daha 100. Sayfa dolaylarında olduğum için kurgular çözümlenmiş, hikâye net şeklini almış değil. Çok yormuyor okurken ama bazen biraz fazla felsefeye kaçmış, daha sade de anlatabilirmiş bunu dediğim yerlere denk gelmiyor değilim. Yine de şimdilik merakımı ayakta tutan, aslında sonunu tahmin ettiğim ama yine de gözümle görmek istediğim bir hikâyenin içindeyim. Bitince güncelleme yapar, düşüncelerimi eklerim.


Ve başucumdaki bir diğer kitap Özer Kanburoğlu – A’Dan Z’ye Fotoğraf. Şimdi bu ne alaka diyorsunuz tahminen, açıklayayım efendim. Ben uzunca bir süredir DSLR kamera istiyordum ama eşim de nedense hep daha basit bir şey alalım, bak hevesin geçerse o koca kamerayı taşımak sıkıntı olur, daha basit bir makineyle başla, iyice öğren sonra alalım diye diye beni Amerika’da iken DSLR yerine mirrorless bir kamera almaya ikna etti ve Sony Nex 3n’imiz böylece girdi hayatımıza. Elime tam profesyonel olmasa da nispeten ayarları ile oynayıp, kendi sanatımı yaratabildiğim bir makine geçince ben eşimin deyimiyle oldum sana bir Ara Güler :) Nereye gitsek elimde fotoğraf makinem, çekiyorum da çekiyorum. Tabi ki çektiklerimin 10 tanesinden 1 tanesi bir şeye benziyorsa o da ancak fena değil düzeyinde. Ama fotoğraftan anlayan birkaç arkadaşım kadrajımı beğendi ve ufak tefek hatalarım konusunda da bana yol gösterdiler. Ben de baktım bu işten keyif alıyorum o zaman belki kursa gidecek vaktim yok ama yine de biraz daha teknik detay öğreneyim, kendimi geliştireyim ki eşimden daha iyi bir makine isteyebileyim diye fotoğraf sitelerine üye olmak, bol bol fotoğraf incelemek ve kendi denemelerimi yapmanın haricinde bir de bu kitabı edindim. Almayı planladığım ve D&R mobil uygulamamdaki alınacak kitaplar listemin en tepesinde duran 2 kitap daha var fotoğrafçılıkla ilgili ama başlangıcı Özer Kanburoğlu ile yaptım. Bakalım okumak da denemek gibi fotoğraflarım üzerinde güzel etkiler yaratabilecek mi?

İşte böyle sevgili okur. Bugünlerde elimde bunlar var diyorum ama aslında bu postun başından beri okuduklarınız koca bir yalan. Postun başlığı bile yalan. Ne okuyorum değil Ne Okuyordum olmalıydı başlık çünkü ben 1 haftadır hiç bir şey okumuyorum ve 21 Eylül’e kadar da okuyamayacağım. Neden mi? Cevabı bir sonraki postta olacak.

Okuma sevgisiyle kalın :)