8 Kasım 2013 Cuma

Yorgunum Dostlarım Yorgunum Yorgun

Haftalar oldu şuraya merhaba ben hayattayım bile yazamadım :( O kadar yoğun bir dönem geçiriyorum ki evdeki misafirlerin hepsini yolculamış olmama rağmen işyerinin yoğunluğundan akşam eve geldiğimde tek istediğim uyumak oluyor. Uyumadığım zamanlarda da zaten çok işim olduğu için uyumuyor oluyorum. Peki ne yaptın da bu kadar yorgun, bu kadar yoğunsun derseniz buyrun aşağıda yokluk dönemimin özeti sizleri bekler.

Malum bayramda kayınpederim buradaydı ve biz sürekli geziyorduk. Kayınpederimi cumartesi öğleden sonra yolcu ettik (19 Ekim) ve kocacığımla 1,5 gün yalnız kalıp kafamızı dinleyip, yorgunluğumuzu atamadan Pazartesi günü annemler bayram tatili için gittikleri Malta'dan geldiler. 26-27 Ekim'de WTA vardı. Mutlaka duymuşsunuzdur dünyanın en iyi 8 kadın tenisçisi 3 senedir Türkiye'ye gelip bir turnuvaya katılıyorlar. Biz de annemlerle birlikte 3 senedir bu turnuvanın yarı final ve final maçlarını kaçırmadan izliyoruz Sinan Erdem Spor Salonu'nda. Bu sayede geçen sene ahir ömrümüzde Maria Sharapova - Serena Williams maçı (final maçı) seyretmek nasip olmuştu bize de. Annemlerin gelişi ile maçların arasında 3-4 gün olunca Bartın'a dönüp geri gelmek anlamsız olacağından İstanbul'da kaldılar. Tabi evde birileri olunca o kişi annen bile olsa yoruluyorsun. Şöyle bir ayaklarını uzatıp boş boş TV izleme şansın olmuyor. Hele bilgisayara hiç gömülemiyorsun zaten az gördüğün ailenle sohbet etme isteği daha ağır basıyor.

Bir de üstüne 27 Ekim benim doğum günüm olduğundan cuma akşamı sevgili arkadaşlarım benim için toplanmak istediler. Hop gittik hep beraber Bebek Kırıntı'ya. Keyifli bir akşamdı. Bir de söylemeden geçemeyeceğim pastamı ArtCafe'den yaptırmışlar ve bir harikaydı. Sevdikleriniz için özel günlerde  pasta siparişlerinizde tercih edebileceğiniz bir yer. Ben kefilim :) Tatlı-pasta sevmeyen bir insan olarak tabağımdaki her kırıntıyı süpürdüm :)


Cumartesi günü öğlene doğru maçları izlemek üzere yola koyulduk. Yolu kaçırdık-kaybolduk-trafik vs. hikayesi var ki inanın bilmek istemezsiniz ama olsun sonuçta gittiğimize değdi tabi ki. Serena Williams hastaymış galiba. Geçen seneki performansı yoktu ama yine de keyifli ve heyecanlı bir maç izlettiler oyuncular bizlere. Akşam bu sefer de annemlerle doğumgünü kutlaması vardı. Annemler, aile dostları derken oldukça kalabalık bir grup bu sefer de Asmalı Mescit tarafında Safi Meyhane'ye gittik. Mezeler lezizzzzz, ara sıcaklar değişik ve yine lezzetli. Ana yemek her 4 kişiye bir köfte bir de balık tabağı olmak üzere ortaya geliyor. Aç kalma olasılığınız var ama denemeye değer bir yer olduğunu söylemeliyim. Müzik arka planda ve Yeşilçam filmlerinin müzikleri. O nedenle kalabalık bir grup gitmek için de ideal. Çünkü müzik nedeniyle birbirini duyamama sorunu olmuyor. Annemler de saolsunlar pastamı taaaa Bartın'da aile dostlarının pastanesine yaptırtıp maça gelenlerle getirtmişler. Üstünde de gelinlikli bir fotoğrafım vardı. Bu pasta da artcafe'nin ki kadar olmasa da güzeldi. Pastaya doydum diyeceğim amaaaaa durun daha bitmediiii :)


Cumartesi gece saat 03.30 gibi eve dönmemize rağmen (Safi Meyhane sonra The North Shield yaptık. Annemler bizden daha genç vallahi yorulmak bilmiyorlar :)  ) sabah yine maçlar için ayaktaydık. Güzel bir final izledik Pazar günü de. Bu senenin şampiyonu da geçen sene ki gibi Serena Williams oldu. Evet bir takım antipatik hareketleri var. Mesela kendisine salona girerken eşlik eden küçük kızın elini filan tutmuyor ama yine de kadın tenisçi deyince o bir duayen! Hasta haliyle bile karşısındaki dize getirmeyi biliyor. Hırslı ama daha önemlisi oyun zekası var. Rakibinin zayıf noktalarını görmek, topa hükmetmek, karşısındakini yormak hepsi bu kadında. E şampiyonluğu da hak ediyor yani.















Şampiyon olduğu an..





28 Ekim Pazartesi malum yarım gündü. İşten çıkınca anneannemi ablasından almaya karşıya geçmek ve annemin kuzenine yemeğe gitmek gibi bir takım ailevi görevlerimiz vardı. Ertesi gün de annemin iki kuzeni, onların çocukları, anneannem ve onun ablası, kayınvalidem ve onun kız kardeşi bize kahvaltıya geldiler hazır annem de bizdeyken. Anlayacağınız 1,5 gün tatilim vardı ama o da aslında yoktu :) Gerçi ben kahvaltı sofralarını da, kalabalık aile toplantılarını da çok severim ama bizim evin orta yaş ve üstü bu kadar çok misafir ağırlayabilitesi yok :) İki kuzenim ve eşime resmen salonda sehpaya kahvaltı kurduk masaya sığamadığımız için :) Ama neyse bu da çok aksatılmış ve yapılması gereken bir buluşmaydı ve aradan çıkmış oldu. Üstelik çok da güzel oldu.



Ama yine bitmedi a dostlar. Çarşamba gününden itibaren de iş yerim beni eğitime gönderdi 4 gün. Yani cumartesi de dahil olmak üzere Allah'ın unuttuğu ve unuttuğu için ulaşılması pek mümkün olmayan bir yere her gün git-gel yaptım. Üstelik eğitimde insan bilmediği şeyler öğrendiği için daha da bir yoruluyor çünkü sürekli dikkat halindesin aman bişey kaçırmayayım diye. Vallahi her gün beynim sulanmış olarak döndüm eve. Bir de bilgisayarlı salon ayarlayamamışlar elimizde laptoplar göçebe hayatı yaşadık 4 gün boyunca. Üstelik cuma akşamı bu sefer de bölüm arkadaşlarım doğumgünümü kutlamak istediler saolsunlar. Bitmeyen doğumgünü yapmışlar bu sene bana. Posta posta kutladık yani :) Hem de 16 kişiye yer bulma sıkıntısı yaşadığımızdan yine Safi Meyhane'ye gittik :) Bu sene ki official doğumgünü kutlama mekanım oldu kendisi :)



Eğitim de bitti döndük işeeeeee. Tam oh misafirler gitti, koşuşturmaca bitti derken bu sefer de işyerinde faaliyet raporları, iş programı, periyodik raporlar, acil talepler derken resmen kaynayan kazanın içine düştüm. Bir yoğunluk var ki sormayın. Dur durak bilmeden çalışıyorum ama işler bitmediği gibi yığıldıkça yığılıyor. Hafta sonu çalışmak için bile laptopımla geldim eve. Bir de bu işlerin bir kısmı benim için çok yeni. Daha önce ekipten başka birisi yaparken şimdi müdürümüzün talebi ile ben devir alıyorum. Bilmediğin işi yapma hızın da normalden daha yavaş oluyor tabi ki. Bir de alışkın olmadığından normalde 2 kere kontrol edeceğim şeyi aman hata olmasın diye 5 kere kontrol ediyorum iyice yavaşlıyor. Saolsun bu aralar veri ambarımız da sürekli arıza yapıyor ve bir de o ket vuruyor işlerin hızına. Değmeyin keyfimize!!! Bu yoğunluk ne ara biter bilmiyorum ama bu hafta bir kaç defa sinir krizinin eşiğine geldim. Şimdi size bir bilmece soracağım. Eğer sizi arayan/mail atan herkesin işi acilse, ama çok acilse, herkesinkinden daha acilese, genel müdür yardımcısı istemişse, bugün mutlaka sonuçları alması gerekiyorsa, bunları yarın sunacaksa en acil kimin işidir? Bir insan evladı bir işi yaparken onu yarım bırakıp başka bir işe başlamak durumunda kalıyor, o işi yaparken onu da yarım bırakıp bir başkasına başlamak zorunda kalıyorsa, ilk işe geri döndüğünde tekrar konsantrasyonunu toplayabilmesi ne kadar zamanını alır?

Neyse bu tamamen farklı bir konu. Cuma akşamı ne ben düşünüp deli olmak ne de sizi bu romandan hallice yazıyla daha fazla sıkmak istiyorum. Evet uzun yazdım, tahminen bir çoğunuz buraya kadar gelemediniz ama yazmalıydım. Hem özür dilemeyi, hem içimi dökmeyi hem de ne kadar yorulduğumu ama aynı zamanda da güzel zamanlar geçirdiğimi başka nasıl anlatamayı başarabilirdim ki...

Aslında bütün bunlar sadece fiziki yorgunluklar. Bir de ruhsal yorgunluklarım var ki onları hiç sormayın. İşimle ve yöneticimle ilgili sıkıntılar, çok yakın iki arkadaşımın arasında çıkan büyük-çok büyük sorunlar, onların arasında kalmak, ne yapacağını şaşırmak...

Anlayacağınız bütün güzelliklerine rağmen aslında kötü bir dönem geçiriyorum ama geçecek biliyorum. Umarım daha fazla yormadan geçer. Yorgunum dostlarım yorgunum yorgun...

1 yorum:

  1. Böyle zamanlarda empati sağlığa zararlı biliyor musun? Okurken ben de yoruldum bu yüzden çünkü :P

    YanıtlaSil