6 Mayıs 2015 Çarşamba

Toscana Gezisi V5 - Siena Gezi Notları

İtalya'da trenler oldukça konforlu ve bölge yolculuk boyunca çok güzel manzaralar sunuyor olduğundan, Toscana'nın kavruk görünümlü kenti Siena'ya Floransa'dan trenle geçtik.

Efsaneye göre Romus ile Romulus ikiz kardeşlermiş ve bu iki kardeşi ormanda bir dişi kurt emzirip büyütmüş. Güçlü ve yiğit olan bu iki delikanlıdan birinin Roma'yı, diğerinin ise (Romus) Siena'yı kurduğuna inanılmaktadır.

Siena'nın en meşhur yeri istiridye şeklinde hafif eğimli Il Campo Meydanı. Meydanın 9 parça halinde olmasının nedeni her parçanın o dönemdeki idari bölgelerden birini temsil ediyor olmasıymış.


102 metre uzunluğunda Palazzo Pubblica meydandaki en önemli eser. İnşaatı 13. yüzyılın sonlarında başlamış. Zemin katı taştan, üst bölümler ise kırmızı tuğladan inşa edilmiş. Bir tür yerel meclis olana Dokuzlar Meclisine ev sahipliği yapmış. Mangia Kulesi (Torre dell Mangia) ise 1300'lerin ortalarında eklenmiş. Yapılırken Floransa'daki kuleden daha uzun olması amaçlanmış. Kulenin adı tembelliği nedeniyle Mangiaguadagni (kazancını yiyen) lakaplı ilk çan çalıcısından geliyormuş. Toskana'da tüm zengin konakların kuleleri olduğu için bu kulelerin yükseliği ailenin varlığının simgesi olurmuş. Yangın gibi tehlikeli durumlarda da çanlarını çalarak halkı uyarıyorlarmış. Çok sonraları inşa edilen Kopenhag ve Odessa Belediye binaları Siena'daki Palazzo Pubblica'dan esinlenmiş.


Meydanın bir başka önemli eseri de 1419 yılında inşa edilmiş olan Fonte Gaia (Happy Fountain) Siena'nın popüler buluşma noktalarından birisi. Çeşmenin 3 tarafında mermer rölyefler bulunuyor.



Siena'da her mahallenin ayrı bir hayvan motifi ile temsil edilen bayrakları bulunuyor. Yılda 2 defa bu mahallelerin arasında Palio adı verilen at yarışları yapılıyor. Yarış bu meydanda yapılıyor ve 90 saniye sürüyor. İzlemek için insanlar çok önceden yer ayırtıyor ve yüksek ücretler ödüyorlar. Kazanan mahallenin sakinlerinin sevinci ise görülmeye değermiş :)

Siena katedrali ise sanırım ahir ömrümde gördüğüm en güzel katedral olarak anılarıma kaydedildi. İçi bu kadar dolu ve etkileyici başka bir katedral ne gördüm ne de duydum. Katedralin tamamlanması 100 yıla yakın sürmüş. Sonra genişletmek için katedralin doğu tarafına yeni bir katedral eklenmiş. 


Diğer katedrallerden farklı olarak sağ-sol ve yukarısı hariç yere de işlenmiş 56 farklı dini resim mevcuttur.


Vaiz kürsüsü baba - oğul Pisano'lar tarafından carrara mermerinden yapılmış. Biri ortada olmak üzere dokuz farklı sütunun ikisi erkek ikisi de dişi aslanlar tarafından taşınıyor. Kürsünün üstünde yer alan yedi farklı panelde ise Hz. İsa'nın yaşamından kesitler sunuluyor. 



Katedralin bir diğer önemli yeri de Piccolomini kütüphanesi. Papa 3. Pius'un amcası Kardinal Silvio Piccolomini'nin hayatı hayatını anlatan freskler yer almakta. Duvarlardaki fresklerden birisinde Osmanlı askerleri de yer alıyor. 


Fresklerin alt tarafında da el yazması kitaplar cam bölmelerin arkasında sergileniyorlar. 


Dış bölümü üçgen, ortası ise kare ve dikdörtgen olan tavan panelleri ise mitolojik hikayelerden bahsediyor. 


Odanın ortasında ise Zeus'un güzel kızları Aglaia, Euphrosyne ve Thalia'yı anlatan ünlü üç güzeller (Three Graces) heykelinin 3. yüzyılda yapılmış güzel bir kopyası bulunuyor. (inanmazsınız ama bunun fotoğrafını bulamadığım için paylaşamıyorum. Onun yerine katedralin bir başka güzel bölümünü sergiliyorum :) )



Gördüğünüz gibi etkilenilmeyecek gibi değil... İnsanın başı dönüyor, boynu ağrıyor bir aşağı bir yukarı bakmaktan. 

Katedralin ön cephesinin karşı çaprazında Santa Maria della Scala isimli, kırmızı tuğlalı ve geçmişte katedralin rahipleri tarafından hastane olarak kurulmuş, uzun zaman da öksüz ve yetimlere barınak olmuş bir yapı bulunuyor. 

Biz zaman kısıtından dolayı gidemedik ama Santa Cateriniana Kilisesi de görülmesi gerekenler listesinde yer alıyor. Aziz Katerina veba ile çok uğraşmış ancak 33 yaşında kendisi de vebadan ölmüş. Roma'da hayatını kaybeden azizenin başı sonradan Siena'ya getirilmiş ve bu kilisede korunuyormuş.

Son olarak da dünyanın hala çalışan en eski bankasının binasının önünde bir bankacı selfiesi yapmasak olmazdı değil mi:) 



Siena'dan ayrılmadan önce Nannini'den ponforte isimli kek türü tatlısını yemenizi, ayrıca dükkanlarda satılan biberli zeytinyağlarından mutlaka almanızı tavsiye ederim. Hatta gitmişken biz şişe de bana alıp gönderirseniz çok mutlu olurum :) O kadar lezzetli :) Ayrıca küçük küçük şişelerin içinde sevdiklerinize hediyelik olarak getirmek de mümkün. 

Bir sonraki, Toscana dizimin son yazısıı olan San Gimignano ile dönünceye dek esen kalın :)

3 Mayıs 2015 Pazar

Toscana Gezisi V4. - Floransa Gezi Notları 3


Floransa'yı gezmeye kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Floransa tam bir müzeler şehri. Bir iş arkadaşım 10 gün kaldıklarını ve yine de müzeleri bitiremediklerini söylemişti. Biz karı-koca müze severiz. Ancak bulduğumuz bütün müzelere girecek kadar da büyük bir sevgi değil bu anlaşılan. Nitekim Floransa gezimiz boyunca da şehrin en ünlü 2 müzesine gittik. Bunlardan ilki, Uffizi Galerisi, ki bu müze beni gerçekten etkiledi. Signoria Meydanı'na çok yakın olan müzenin girişinde her daim çok uzun kuyruklar olduğundan biletinizi önceden internetten alıp, girişin karşısında yer alan bölüme gidip elinizdeki çıktıyı vererek asıl biletinizi teslim alabilirsiniz. Sonra yeniden giriş kapısına yönelip, bilet kuyruğuna değil de giriş sırasına geçmeniz gerekecektir.

Uffizi, dünyanın en güzel müzelerinden birisi olarak kabul edilmektedir. 1560-80 yılları arasında Cosimo Medici için yönetim ve çalışma sarayı olarak inşa edilmiş. Şimdilerde Medici'lerin sanat koleksiyonları, Leonardo da Vinci, Raffaello, Correggio, Michelangelo gibi Rönesans dönemi sanatçılarının eserleri sergilenmektedir. Botticelli'nin Venüs'ün Doğuşu ismini taşıyan ünlü eseri müzede mutlaka görülmesi gerekenler arasında yer almaktadır.



Müzenin bir koridoru boyunca dönemlerinin güçlü yöneticileri, kral ve imparatorlarının portreleri yer almaktaydı. Osmanlı İmparatorluğu'nun padişahlarından da bir çoğunun resminin yer aldığı bu duvarda hanedandan sadece bir sultanın resmi vardı. O da Hürrem Sultan'dı. Bu da döneminde Avrupa'yı gerçekten etkilemiş bir kadın olduğunu, varlığını kabul ettirdiğini bir kez daha kanıtlıyor.



 

Bir diğer ünlü müze ise Galleria Accademia. Buraya en çok da ünlü Davud heykelini görmek için gittik. Michelangelo tarafından 3 senede yapılan ve 1504'te tamamlanan heykel ilk olarak Signoria Meydanı'nda Palazzo Vecchio'nun giriş kapısında sergileniyormuş. Yaklaşık 400 sene burada kaldıktan sonra bir fanatik tarafından saldırıya uğramış ve heykelin ayak parmakları zarar görmüş. bu nedenle de, 1873 yılında halen sergilenmekte olduğu Galleria Accademia'ya alınmış. 1910 yılından beri heykelin bir kopyası daha önceki yazımda da bahsettiğim gibi Signoria Meydanında yer almaktadır ve kopyası bile oldukça görkemlidir.


Floransa ile ilgili ekleyebileceğim son not Mercato Nuovo (Yeni Pazar) Burası hediyelik eşya, deri çanta ve ceket bakmak için en uygun yer. Pazarın ünlü bir başka simgesi ise önündeki domuz heykeli. Heykelin burnunu okşadığınızda Floransa'ya geri geleceğinize inanılıyor. E eksik kalır mıyız? Tabi ki hayır...


Peki, ne yedik ne içtik bu şehirde?

Bir gece Anita isimli bir trattoria'da yedik gezdiğimiz ekibin tavsiyesi ile. Antrikot ve fıçı şarap söyledik. Kişi başı 22,50 euro ödedik. Fıçı şarapları gerçekten lezzetliydi.

Bir öğlen yemeğinde ise Antico Barile isimli bir restorandaydık ve hayatımın en en en lezzetli spagettisini, spaghetti alla carbonara'yı burada yedim. Ayrıca baharat soslu lezzetli bir işkembe de ortaya geldi ve onu da oldukça beğendik. Porsiyonları çok büyük değildi ama çok doyurucuydu. Peroni isimli içimi hafif ve fresh bir bira içtik.

Tiramisu için daha önceki yazımda bahsettiğim Gilli cafe bizim favorimizdi. Tiramisu ve cappucino kişi başı 16 euro ama inanın değiyor.

Dondurma için ise Grom isimli sevimli dükkan bizim favorimiz oldu. Aklınıza gelmeyecek kadar çok çeşit var ve hepsi birbirinden güzel.

Floransa'dan döndüğümde hala bu şehrin etkisindeydim. Kendimi bir masaldan çıkmış gibi hissediyordum. Üzerinden neredeyse 1 sene geçmiş olmasına rağmen de hala sevgiyle hatırlıyorum bu ortaçağ kentini.

Bir sonraki yazımda Toscana'nın kavruk şehri Siena ile döneceğim sizlere. O zaman dek sevgiyle kalın :)

1 Mayıs 2015 Cuma

Toscana Gezisi V3 - Floransa Gezi Notları 2

Floransa'nın büyülü güzelliğine kaldığımız yerden devam etmek üzere Ponte Vecchio'ya gidiyoruz. Şehri ikiye bölen Arno Nehri'nin üzerinde muhteşem bir manzarası olan köprü,  13. yüzyıla kadar Arno Nehri üzerindeki tek köprü olma özelliğini korumuş. Medici döneminden günümüze köprü üzerinde bulunan dükkanlar kalmışlar. Eskiden manav, kasap, balıkçı olan dükkanların yerini 16. yüzyılda I. Ferdinand'ın emri ile kuyumcular almış. Halen de köprü üzerindeki dükkanların çoğunda mücevher satılmaktadır. Dükkanların tahtadan kepenkleri geceleri tahta sandık ve bavul gibi gözükecek şekilde dizayn edilmiş. Dükkanların üst katında ise, Medici ailesinin evi olan Palazzo Pitti ile o dönemde Floransa yönetim sarayı olan Uffizi'yi birbirine bağlayan bir koridor bulunmaktaymış. Medici ailesi üyelerinin halka karışmadan güvenle evlerine gidebilmeleri için yapılmış olan bu koridorun duvarları aile yol boyunca sıkılmasın diye nadide sanat eserleri ile süslenmiş. II. Dünya Savaşı döneminde Floransa'nın tüm köprüleri Almanlar tarafından yıkılmış olmasına rağmen hasar almadan ayakta kalan tek köprüdür. Bu dönemde Almanlar tarafından giriş çıkışı engellemek için kullanılmış.




Köprünün üstüne çıktığınızda çevresi parmaklıklar ile çevrili bir heykel ve bu parmaklıklara asılı bir sürü kilit görebilirsiniz. Aşıklar üzerlerine isimlerini yazdıkları kilitleri buraya takıp anahtarını da Arno Nehri'ne atarak aşklarını sonsuza dek kilitlediklerine inanıyorlarmış.

Ponte Vecchio'dan karşıya geçtikten sonra Palazzo Pitti'ye varıyorsunuz. Bu sarayı ve sarayın arkasında kalan Boboli Bahçelerini de gezi rotanıza eklemenizi tavsiye ederim. Medici'lerin sarayı olan Palazzo Pitti'nin kraliyet dairelerinde ki ihtişam göz alıcı. Özellikle duvarlar çok albenili kumaşlarla kaplı ve bana dokun diye bağırıyorlar ancak elinizi duvara yaklaştırdığınız anda alarm sistemleri devreye giriyor. Fotoğraf çekmek de yasak olduğu için saraydan size sunum yapamıyorum. Ancak, kraliyet odaları, Medici mücevher ve hazine koleksiyonu ile eski yüzyıllardan kalma İtalyan kıyafetleri sergileri görülmesi gereken eserler arasında yer alıyor.

Hemen sarayın arkasında ye alan Boboli Bahçeleri ise size doğa ile iç içe zaman geçirme fırsatı sunuyor. Rönesans bahçe düzenlemesinin eşsiz bir örneği olan bahçenin birden fazla gezi rotası bulunuyor ancak biz servi ağaçlarının altında heykellerin de bulunduğu düz rotayı tercih ettik.


Bahçede 2 farklı çeşme yer alıyor. Birisi Neptün çeşmesi diğer ise Oceanus çeşmesi.


Bahçelerden çıktıktan sonra yeniden Ponte Vecchio'yu geçerek Piazza Della Republica'ya ulaşıyoruz. Bu güzel meydanda oturup dinlenmek için bolca cafe var. Biz önceden kararlaştırdığımız gibi 1773'te kurulmuş olan yani Amerika'dan daha yaşlı olan Cafe Gilli'ye oturuyoruz ve mükemmel tiramisunun tadını çıkartıyoruz. 

Daha sonra, Duomo'nun sağındaki şehirdeki ünlü markaların mağazalarının yer aldığı şehrin önemli caddelerinden birinden geçerek Piazza della Signoria'ya (Signoria Meydanı) varıyoruz. Piazza della Signoria 13. yüzyılın sonlarına doğru şehrin dini merkezine bir zıtlık olarak inşa edilmiş ve 14. yüzyıldan beri Floransa'nın siyasi merkezi olmuş. Floransa'nın açık hava müzesi olarak adlandırılan bu küçük meydanda yer alan eski saray (Palazzo Vecchio) Floransa'nın belediye binası olarak kullanılmaktadır. Sarayın çan kulesi 94 metre uzunluğundaymış. Binanın giriş kapısının önünde orijinalini Galleria Academia'da görebileceğiniz, Michelangelo'nun ünlü Davud heykelinin bir replikası bulunuyor. 



Bu meydanın ortasında 450 yıllık Neptün Çeşmesi bulunuyor. Çeşmenin ortasında mermerden yaılmış deniz tanrısı Neptün, mermer atlar ve etraflarında deniz kızları ve erkek deniz tanrıları yer alıyor. Ayrıca meydanda Floransa'nın gelişmesine ciddi katkıları bulunan Cosimo Medici'nin, Herkül'ün Medusa'nın kafasını kestiği ünlü heykeller de yer alıyor. 





Floransa gezimizin devamı için takipte kalın lütfen :)

28 Nisan 2015 Salı

Toscana Gezisi V2. - Floransa Gezi Notları 1

Pisa'dan Floransa'ya geçmek için Pisa Centrale istasyonundan Firenze Santa Maria Novella istasyonuna bilet alıyoruz ve yaklaşık 1 saatlik yolculuk sonrası Floransa'dayız. İtalya'da tren biletleri açık bilet olarak satılıyor. Yani siz belli bir gün ve saat için bilet alsanız bile bu bileti 1 aylık süre içinde dilediğiniz gün ve saatteki tren için kullanabiliyorsunuz. Yalnız trene binmeden önce gardaki sarı makinelere biletini okutmanız gerekiyor. Trende biletlerinizi kontrol ediyorlar ve tarih-saat baskısını görmezlerse sorun çıkartabiliyorlar. Ayrıca kontrol denk gelmez diye düşünmeyin, hemen hemen bütün yolculuklarda biletimizi en az 1 defa kontrol ettiler.

Floransa'ya indikten sonra Airbnb'den kiraladığımız evimize yerleşiyoruz ve kendimizi sokaklara vuruyoruz. Bu şehir bende ortaçağda yaşıyormuş hissi uyandırdı. Bütün binalar, sokaklar, evler ve hatta dükkanlar bile ortaçağdan kalmış gibi gözüküyor. Biraz sonra karşıdan eski dönem elbiseleri ile Medici ailesi geçecekmiş gibi bir beklenti oluşturuyor. Tek kelime ile muhteşem bir yer.

M.Ö. 59 yılında Jül Sezar, ordusundan emekliye ayrılmış askerlere Arno Nehri vadisindeki bu verimli toprakları vererek Floransa'nın kurulmasına neden olmuş. Kurulduğu zaman şehrin adı Florentia imiş. Daha sonra M.S. 3. yüzyılda Roma imparatoru Diokletian Floransa'yı Toskana eyaletinin başkenti yapmış. Roma imparatorluğunun yıkılmasından sonra ise kent Bizans ve Ostrogot istilalarına uğramış.

Nihayet, 15. yüzyılın ilk yarısında kent ünlü Medici ailesinin eline geçmiş. Medici'ler bankacılık yapmakta olan zengin ve nüfuzlu bir aileymiş. Önceleri kenti perde arkasından yönetmişler. Ailenin ilk önemli üyesi olan Cosimo, büyük bir saray (Palazzo Medici) inşa ettirmiş. Sonra yerine geçen oğlu Piero ve torunu Lorenzo çok gösterişli binalar inşa ettirmeye ve dönemin mimar ve heykeltraşlarını maddi açıdan desteklemeye devam etmişler. Lorenzo'nun 1469-1492 yılları arasındaki önderliği döneminde Floransa altın çağını yaşamış. Lorenzo aralarında Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Botticelli'nin de bulunduğu sanatçılara verdiği destek ile İtalya yarımadasında Rönesans çağının başlamasını sağlamıştır. Lorenzo'ya duyulan saygı öyle artmış ki Lorenzo İl Magnifico yani Muhteşem Lorenzo adıyla anılmaya başlamış.


Bu kısa tarihsel bilgilendirmeden sonra Floransa'da görülebilecek ilk yeri anlatmakla devam edeyim. Duomo Meydanı ve Santa Maria del Fiore Katedrali. Bu meydan günün hangi saati giderseniz gidin tek bir fotoğraf karesine sığdırılması mümkün olmayan ünlü katedrali görmek isteyen turistlerle dolu. Katedrale giriş ücretsiz ve önünde çok uzun bir kuyruk oluyor ancak sıra çok hızlı ilerlediğinden biz 10 dakikada içeriye girebilmiştik. Bu katedralin yapımında İtalyan bayrağının renkleri olan kırmızı, beyaz ve yeşil mermerler kullanılmış. Gotik tarzda olan katedral, 7. yüzyıldan kalma Santa Reparata Kilisesi üzerine inşa edilmiş.


13. yüzyılda Arnolfo di Cambio tarafından inşasına başlanan katedralin en göz alıcı yeri kubbesidir ve Floransa'nın güney tarafındaki her yerden bu kubbe görülebilmektedir. Katedralde dikkat çeken bir başka eser ise girişteki saattir. 15. yüzyılda Paolo Uccello tarafından günün 24 saatinin güneşin batışı ile sona erdiği ora İtalica'ya göre ayarlandığı saat günümüzde hala çalışmaktadır. Ayrıca, Giorgio Vasari tarafından dizayn edilen ve öğrencisi Frederico Zuccari tarafından boyanan Last Judgement (Kıyamet Günü) freskleri de katedralde yer almaktadır.



Katedralin ön yüzünün hemen karşısında ise beyaz ve yeşil mermer kullanılarak inşa edilmiş olan Vaftizhane yer alıyor. Vaftizhane'nin özellikle kapıları çok ünlü. Kuzey kapısı, Andrea Pisano tarafından yapılmış ve şehrin koruyucusu St. Giovanni Battista'nın hayatını anlatan kabartmalar ile süslenmiş. Lorenzo Ghiberti tarafından yapılan Güney kapısında ise İsa Peygamber'in hayatını anlatan sahneler bulunmakta. Heykeltraş Ghiberti tarafından Eski Ahit'ten sahnelerin resmedildiği doğu kapısı ise en meşhur olanı. Bu kapıda yer alan panolarda İbrahim ve Ishak'ın kurban edilmesi, Yusuf'un köle olarak satılması, Adem ve Havva'nın cennetten kovulmalarını da içeren 10 farklı tasvir bulunmaktadır. Michelangelo bu kapıya "Cennetin Kapısı" adını vermiştir. Ancak, vaftizhanede görülen kapı orijinal değil kopya panolardır. Orijinalleri katedralin müzesi olan Museo dell'Opera del Duomo'da yer almaktadır.


Biz gittiğimizde vaftizhane tadilatta olduğundan içini göremedik. Çan kulesinin önünde de uzun bir kuyruk olduğundan her ne kadar eşim Assassin's Creed oyununun ana karakteri Ezio oradan atlıyor gibi bişeyler anlatsa da yukarıya çıkmadık. Sadece kilisenin içini gördük, yeterli de geldi.

Normalde hop on hop off otobüsleri pek tercih etmeyiz biz ama bu gezide birlikte olduğumuz grup ısrarcı olunca atladık otobüse hem gezdik, hem de dinledik.



Otobüsten sadece Michelangelo Tepesinde indik. Burası tüm şehri, özellikle de Ponte Vecchio ve Duomo'yu yukarıdan görebileceğiniz, muhteşem bir manzaraya sahip bir tepelik alan. Biz gündüz gittik ancak akşam üstü güneş batarken turistlerin şarap ve peynirlerini alıp, buradaki merdivenlerde güneşin batışını izlediklerini okmuştum. Biz çok istesek de maalesef buna fırsat bulamadık.


Floransa çok büyük ve çok güzel bir şehir. Tek posta sığmayacağı için kalanını ilerleyen yazılarda anlatacağım.

Bir dahaki yazıya dek sevgiyle kalın :)

26 Nisan 2015 Pazar

Toscana Gezisi V1 - Pisa Gezi Notları

İtalya vizesini nasıl aldığımızı yazmışım madem, seyahatten hiç bahsetmemek olmaz değil mi? İşte sizler için hazırladığım Toscana gezi notları serisinin ilk yazısı :)

Geçen sene henüz tatil programı yapmamışken THY Wingo'da İstanbul -Pisa uçuşunu 99 Euro'ya bulunca hiç düşünmeden aldık biletleri. 5 Temmuz'da AHL'den olacak uçuş için her zaman olduğu gibi biraz erken gidip free shop'un ve Millenium Lounge'un tadını çıkarttıktan sonra yaklaşık 3 saatlik bir uçuş sonrası Pisa Galileo Galilei havaalanına vardık.  Burası oldukça küçük olmakla birlikte çok kalabalık bir havaalanı. Nitekim biz de kalabalığın kurbanı olarak 1 saate yakın bavullarımızın inmesini beklemek durumunda kaldık. 

Nihayet bavullarımızla kavuşunca havaalanının içinde bilet satan camekanlı gişeden bizi önce merkezdeki tren garına sonra da Mucizeler Meydanı'na götürecek olan belediye otobüsüne bilet aldık. Biz elimizde valizlerle gezmek istemediğimizden önce merkezdeki tren garında otobüsten inip eşyalarımızı emanete bıraktık. Gar havaalanından merkeze doğru giderken sol tarafta kalıyor. İstasyondan çıkıp yeniden otobüse binmek için istasyonu arkanıza alıp meydanda önününüzden kalkan otobüslere değil de yolun karşı tarafından sol tarafa doğru giden Lam Rossa otobüsüne binmek gerekiyor. Aynı bilet 1 saat içinde 2 kez kullanılabiliyor. Bu nedenle ayrı bir bilet almanıza gerek yok. Otobüsle giderken, Mucizeler Meydanı (Piazza Dei Miracoli) sağ tarafta kalacak, aman ineceğiniz durağı kaçırmayın :)




Pisa, 11-12. yüzyıllarda bölgenin en önemli deniz cumhuriyetlerinden biriymiş ama 1500'lerin başında Floransa'nın hakimiyetine girmiş. 1987'den beri UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Yukarıda gördüğünüz fotoğrafın bulunduğu alana mucizeler meydanı deniliyor. Sırasıyla Katedral, kule, vaftizhane ve Campo Santo inşa edilmiş. 

Dünyaca ünlü eğik Pisa kulesi, 1173 yılında inşa edilmeye başlanmış. 3. katı çıkılırken eğilmeye başlamış. Eğilmenin sebebi temelin zayıf ve ince kil-kumdan oluşan zemine oturmasındanmış. Bölgedeki savaşlar nedeniyle kulenin yapımı yavaşladıkça eğilmesi de artmaya başlamış. 

Kule üst üste bindirilmiş 6 sütun dizisinden oluşuyor. 8 katlı ve 55 metre uzunluğunda. Kulenin 7 farklı çanı var ve her biri farklı bir notayı çalıyormuş. Katedral ve vaftizhaneye çan kulesi olması amacıyla yapılmış olan kule dikey akstan 5,4 metre eğik duruyor. Eğikliğine rağmen yıkılmamasının nedeni hala ağırlık merkezinin içinde kalması. 

Fotoğraflar bence o görüntüyü tam veremiyor, kule benim beklediğimden daha eğik duruyordu. Tepesine çıkmak için sıra bekleme bahanesine sığınmış olsak da ben zaten az sonra düşecekmiş görüntüsündeki bu kuleye sanırım çıkmazdım :)




Bölgede katedral, vaftizhane, çan kulesi 3'lüsü sıklıkla görülmektedir. Cenova ve Venedik'e rakip olarak haşmetli bir şekilde inşa edilmiş. Pisa'nın eğilmesine neden olan yumuşan zemin çökmesi nedeniyle katedral ve vaftizhane de içe doğru çökmekteymiş. 

Pisa Galileo'nun memleketi ve kendisi bu meydandaki vaftizhanede vaftiz edilmiş. Ayrıca Pisa kulesinden aşağıya cisimler atarak yer çekiminin kuvvetini bulduğu da söylenmektedir.

Katedral döneminin büyük ve önemli katedrallerinden biri olmakla birlikte zamanla Siena ve Floransa'daki katedrallerin gölgesinde kalmış. Vaftizhane ise İtalya'nın en büyük vaftizhanesidir. Katedral ve vaftizhanenin vaaz kürsüleri baba-oğul Pisano'lar tarafından yapılmıştır.

Biz kalabalık bir grup olduğumuz ve fazla vakit kaybetmeden Floransa'ya geçmemiz gerektiğinden ne kuleye çıktık ne de vaftizhane ile katedralin içini gezdik. Bunun yerine meydana bakan cafe'lerden birine oturup ünlü italyan cappucinolarımızı yudumlarken bu meydanın güzelliğini seyre daldık. Özellikle Pisa Kule'sini tutuyormuş pozunu vermeye çalışan insanların oluşturduğu komik sahneler oldukça eğlenceli olabiliyor. Biz mi, tabi ki biz de o meşhur pozdan vermeyi ihmal etmedik :)