10 Ağustos 2013 Cumartesi

Bayram Tatili Vol.2 Mardin

Herkese sevdikleri ile birlikte geçirebileceği nice mutlu, sağlıklı ve huzurlu bayramlar dileyerek başlamak istiyorum bu posta..

Malum biz bu Bayram Güneydoğu turu yapıyoruz. Önceki gün de Mardin'e gittik. Eşim askerliğini burada yapmış olduğu için anlata anlata bitiremez ve hep beni buraya getirmek isterdi. Kısmet bugüne imiş.. Ben de en çok da burayı merak ediyordum. Ama inanın ne kadar hayal etseniz az buraya. Anlatılmaz, görülmesi gereklidir.. Yine de kalemim döndüğünce, makinemin çekebildiğince gördüklerimi anlatayım.

Şehir, Yeni Mardin ve Eski Mardin olarak ikiye ayrılıyor. Yeni Mardin hepimizin yaşadığı normal şehirlerden.. Asıl görülmesi gereken yer Eski Mardin.. Burada kendinizi çocukluğunuzdaki otantik masallarda gibi hissediyorsunuz.. Şimdi şu evlerin arkasından uçan halısıyla Sinbad geçecek sanırım diye beklemeniz için çocuk olmaya gerek yok.. Gerçekten sihirli bir görüntüsü var kentin. Sanırım 1,5 km. Uzunluğunda bir caddesi var, kâh başınızı kaldırıp mimarinin güzelliğine, kâh sağda-solda sıralı vitrinlerdeki gümüşlere bakarak yürüyün. Eğer ilginiz varsa Mardin'de gümüş işçiliği çok meşhurdur. Telkari denilen bu gümüş işleme sanatı örneklerinden kendinize ve sevdiklerinize almak isteyebilirsiniz. Eşim bana asker dönüşü bol bol getirdiğinden ben kendime değil ama çok yakın 2 arkadaşıma birer kolye kapıverdim. Aslında gözüm bilekliklerde kalmıştı, sonra bakayım diye düşünürken Mardin'den tahmin ettiğimizden önce ayrıldığımız için alamadım.
Her neyse, şöyle bir yürüdükten, etrafa bakındıktan sonra ikinci sürpriz için cadde üstündeki bir kebapçının ya da Cafenin içine girip, çıkabileceğiniz en üst kata kadar çıkın ve o nefes kesici manzaraya karşı hiç olmazsa bir çay için..




İzlerken yeryüzü şekilleri dağıtılırken bu şehir neredeymiş diyorsunuz..



































Az daha ilerisi Suriye de Dünya yuvarlak olduğundan pek seçilmiyor ;)
























Bunlar da eski Mardin'in taş evlerinden..



































Oturduğumuz yerden çektiğim için yeterince güzelliğini yansıtmıyor çekimler ama maalesef elimde sadece bunlar var.

Mardin'in bir diğer özelliği de Süryani'lere ev sahipliği yapıyor olması. Milattan sonra 5. yüzyılda inşa edilen Deyrulzafaran Manastırı da, muhteşem mimarisi yanında Süryani Kilisesi’nin önemli merkezlerinden biridir.
























Üç kattan oluşan Manastır 5. yüzyıldan başlayarak farklı zamanlarda yapılan eklentilerle bugünkü haline 18. yüzyılda kavuşmuş.

































Rehberimizin söylediğine göre hala manastırda eğitim alan (gündüz normal orta okul -liseye giden) çocuklar da varmış.


































Ve ne yazık ki Mardin turumuz burada sona ermek zorunda kaldı. Yanında birileri ile hem de sözünden çıkma şansın olmayan birileri ile gezmenin getirdiği bir takım olumsuzluklar var.. Mesela ben Mardin'in o daracık sokaklarında elimde fotoğraf makinemle gezmek, o büyüyü biraz daha yaşamak, oturup bir yerlerde Süryani Şarabı içmek istiyordum. Bunun yerine bizim adımıza verilen karara uyup, yolu yaklaşık 1,5 saat uzatarak tamamı tadilatta olduğu için pek de birşeye benzetemediğim ve sadece 5 dk. görüp geri döndüğümüz Malabadi Köprüsü'ne gitmek durumunda kaldık.
Sağolsun kayınpederim bütün olanaklarını seferber etti. Bizi yanımızda yöreyi bilen, bize rehberlik eden bir arkadaşla gezdiriyor ama o gün Mardin'de az kaldığımıza gerçekten çok üzüldüm. Ve ne yazık ki böyle durumlarda sesini çıkartan da sen olamıyorsun.
Bu nedenle Mardin'e bir gün yeniden gelmek ve daha rahat gezmek üzere hesabımızı kapatmadan ayrıldım ;)
Malabadi Köprüsü fotosu yok malesef çünkü komple tadilatta idi ve buraya koymaya değecek bir poz yakalayamadım. Onun yerine bu tatlı çocuğa baksanız olmaz mı?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder