23 Eylül 2013 Pazartesi

Havuz Problemi Out Trafik Problemi In



Özellikle üniversiteye hazırlanırken en çok havuz problemlerinden nefret ederdim. Yaş ya da hız problemlerini ne kadar sevsem de havuz problemlerini bir türlü sevememiştim. Yok efendim bir musluk bir havuzu 3 saatte, diğer musluk ise 5 saatte doldururken, üçüncü musluk 6 saatte boşaltıyormuş. O zaman bu havuz kaç saatte dolarmış? Yahu sen daha dolmamış havuzu neden bir yandan boşaltmaya çalışıyorsun. Tüketim zararlısı mısın? Dolmamış havuz pis olmaz ki.. Neyse çok şükür üniversiteyi kazanınca kurtuldum demiştim ama Yüksek Lisans için yeniden karşıma çıktılar, hadi onu da hallettik dedim bu sefer de çalıştığım kuruma girerken sordular. Tamam dedim buraya kadarmış. Artık okumam etmem, işe de girdim, kurtuldum havuz problemlerinden.
Haklı da çıktım. Gerçekten de son 4 yıldır hiç havuz problemi çözmem gerekmedi. Artık trafik problemleri çözüyorum. A noktası ile B noktası arası 12 km’dir. Sabah 08.15’de A noktasından yola çıkıp saat 10.00 olduğunda hala B noktasına ulaşamamışken ertesi gün sabah 07.30’da A noktasından çıkıp 08.00’de B noktasına varılabiliyorsa trafiğe dakikada kaç araç çıkmaktadır? Daha da önemlisi bu trafik problemini kim, ne zaman ve nasıl çözecektir? Şık filan yok. Yazılı sınav sorusu bu ve gidiş yolundan da puan veriyorum. Buyurun çözün, yanıtlarınızı bekliyorum ;)





21 Eylül 2013 Cumartesi

Yaşamak İçin Doğru Şehir İstanbul Diyenleri Göreyim

Şaka gibi!! Sabah 9.30'da İstanbul Üniversitesi'nde olan sınav için 8.15'de gayet de yetişebileceğimiz bir yerden 4 kişi arabayla yola çıktık. Tahminlerimize göre en geç 9'da sınav yerinde olup, 9.30'da da sınava girecektik. Sonra İstanbul yaptı yine yapacağını. Öyle bir trafik vardı ki Aksaray'dan itibaren!! Arkadaş herkes Cumartesi sabahın köründe Aksaray-Beyazıt tarafına mı gidiyor bu şehirde? İnsanların derdi ne yahu? Saat 9.15 gibi diğer iki kızı tramvay olduğunu sandığımız ama aslında metro olan bir yerde kurtarın kendinizi diye indirdik. Koşarak gitmişler ama 10 dakika rötarla da olsa yetişmişler çok şükür sınava.
Biz mi? Biz karı-koca 10'a kadar hala ulaşmaya çalışıyorduk sınav yerine. 10'da pes ettik nasılsa almazlar artık bizi diye. Yani pes etmesek daha ne kadar sürerdi inanın bilmiyorum!!
Twitterdan bildiğiniz küfür ettim. Küfür etmeyen ben bile o trafiğe küfür ettim!
1 aylık emeğimiz gitti ya!
Bugün 3 ders vardı. Birine çalışmıştık ama diğer ikisini de en azından destekli sallamaya çalışacaktık. Birini bile geçsek iyiydi ama biz hepsinden kalmış olduk :( şimdi Aralık ayı için paşa paşa 3 derse çalışacağız :(
Yarın mı? Ben aslında bugünden gidip çadır kuralım diye düşündüm ama fikrim pek rağbet görmedi. Sabah 7.30'da yola çıkmaya karar verdik.
Yetişiriz di mi??
Çok sinirliyim, çok üzgünüm, çok mutsuzum, emeklerime acıyorum, başım çok ağrıyor...
7.30 geç mi acaba??? Bak yetişiriz di mi???

20 Eylül 2013 Cuma

Yumurtanın Dayandığı Kapı




Ne yazı yazabiliyorum ne de pek okuyabiliyorum. Elbette her gün uğrayıp bloglarınıza göz atıyorum ama şöyle dolu dolu okumayalı epey zaman geçti. Hatta izlediğim tek Türk dizisi olan ve kaçırmamaya özel ihtimam gösterdiğim Hürrem’i bile izlemedim bu hafta. (Bu sene pek de hevesli değilim gerçi Vahide Gördüm’ü severim ama Hürrem rolüne uyum sağlayacağını düşünmüyorum ama yine de izleyeceğim.) Evi de dağıttım valla. Geçen hafta çok şükür temizlik yapıldı ama ben üstüne elime bez almadım yani. Ortalığı bile toparlamıyorum. İşten eve-evden işe maratonundayım ama ev işi asla yapılacaklar listemin üst sıralarında değil bu aralar. Yemekler bile yalap-şap. Hop yedik, hop kaldırdık tarzı beslenme sistemi kurdum :)
Yok yahu bunalımda filan değilim. Hani burada ve şurada ve hatta az biraz da orada bahsettiğim sınavım vardı ya işte o bu haftasonu. Yani yumurta kapıya dayandı diyeceğim ama yumurta kırıldı bile bence.. Neyse vakit yok pek. Hızlıca özetliyorum durumumu. 3 derse çalışayım da Aralık’ta tek dersten girerim rahat ederim diyordum ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ancak 2 derse çalışabildim. Buna da şükür :) Diğer iki dersin sorularını da atıcam bakalım belki tutar değil mi :) Hem cumartesi hem de Pazar sabahına yayılmış durumda dersler. İki gün de erkenden yollara düşeceğiz anlayacağınız. Hep tekil konuştum ama aslında eşim de giriyor sınavlara. Beraber hazırlandık zaten. Ben bir derste o diğer derste daha iyiyiz. İkimiz ancak bir adam ediyoruz anlayacağınız ama maalesef bu işte 2 adamlık sonuç almak lazım :)
Bize şans dileyin, dualarınızı eksik etmeyin. Bir an önce Pazar öğleden sonra olsun, şu stres bir bitsin de ben de bloğuma ve sizlere kavuşayım inşallah…
Tez zamanda görüşmek dileğiyle :)

13 Eylül 2013 Cuma

Body Shop İndirimi

Bugün bizim işyerinin çarşısında (evet bizim minimal bir avm'miz var ki bunu söyleyerek de bilenlere nerede çalıştığımı da ilan etmiş oluyorum sanırım. Hayır amaç özellikle saklamak değil aslında da şimdi çalıştığım yerden bilinirse ben yeri geldiğinde nasıl sizinle işyeri dedikodusu yaparım öyle değil mi. Yoksa ne ismimi ne de işyerimi saklamak gibi özel bir çabam yok) Body Shop stand açmış ve güzel bir de indirim yapmıştı. Biz plaza kadınları da bütün gün standı talan etmekle meşgul olduk. Aman alacaklarım bitmesin diye saat 10.30'da hemen molaya çıkıp doldurdum torbamı hem de yaklaşık %35 indirimle :) Eh bu mutluluğumu ve aldıklarımı da sıcağı sıcağına sizinle paylaşmadan olmazdı değil mi :)


Bakalım torbamızdan neler çıkacak...



İşte toplu fotoğrafımız :)


Duş jeli ve body butter huzurlarınızda...


Body Shop'ın body butterlarını bir kaç yıldır kullanıyorum. Aralarında en çok çikolatalı ve shea yağlı olanı seviyorum. Evde çikolatalı olandan vardı o nedenle shea yağlıyı aldım bu defa.
Çok az bir miktar kullansanız bile çok iyi nemlendiriyor ve kokusu da oldukça kalıcı.


Bu da sheanın duş jeli. Hem duş jelini hem de butterı kullanınca koku daha kalıcı oluyor tabii.


Daha önce dudak parlatıcısını hiç denememiştim ama bunun rengi çok hoşuma gitti.



 Aslında eyeliner konusunda çok sorunluyum ben. Gözlerim pek hassas değildir. Far-kalem-rimel her şeyi sürebilirim ama nedense eyeliner sürünce hemen sulanmaya başlarlar. Bir de Body Shop'ın eyeliner'ını deneyelim bakalım. Sonuç yine hüsran olursa bu da öncekiler gibi biricik arkadaşıma gidecek demektir. Kızcağız son 2 yıldır hiç eyeliner almıyor olabilir sayemde. Ben ne alır da kullanamazsam ona mahkum :)



Bu da tırnaklar için bir ürünmüş. İçinde tırnak etini yumuşatan bir yağ varmış onu tırnak ve tırnak diplerine sürüp biraz bekleyip sonra da ürünün ucundaki kısımla etleri ittirerek manikürlü bir görünüm yaratabiliyormuşuz. Maniküre gitmeye zamanım olmadığında işe yarayabilir. Hatta eğer gerçekten manikürlü bir görünüm yaratıyorsa belki de maniküre gitmeye gerek kalmayabilir :)
Bir manikür fiyatına en az 10 maniküre kim hayır der ki :)



 Bu sabun da havluların ya da çamaşırların arasına girsin de güzel koksunlar diye alındı :)



Son olarak da kendime bunca şey alınca eşime elim boş gitmek içime sinmedi ve öğleden sonra da ona bu after-shave ile yüz kremini aldım. Traştan sonra tahriş olmasın, yanakları hep yumuşacık olsun diye :)


Veee gördüğünz gibi benim 150 TL tutması gereken ürünlerim 102 TL, eşimin 65 TL tutması gereken ürünleri ise 45 TL tuttu. Bence gayet karlı bir alışveriş oldu.

Tabi Body Shop da sağlam bir ciro yaptı sanırım. Bir dükkan dolusu eşya vardı sabah. Akşam çıkarken baktığımda ise bir çok ürünün tükenmiş olduğunu ve ellerinde çok az şey kaldığını fark ettim.

Neyse ben kendi adıma mutluyum. Seviyorum böyle şeyler almayı ne yapayım :)

Aralarında kullandığınız ürün varsa deneyimlerinizi paylaşır mısınız? Merak ettiklerinizi de sorun kullandıktan sonra yorum yapayım. Bilgilendirme candır :)

7 Eylül 2013 Cumartesi

Burgazada Sahil Temizliğindeydik

Bugün çok değişik bir etkinliğe katıldık eşimle. Wells Fargo Bankası'nın Türkiye temsilciliği, Turmepa işbirliği ile Burgazada'da bir sosyal sorumluluk projesine girişmiş ve adadaki bir sahilin temizlenmesi için kolları sıvamış. Aynı zamanda burada iş yaptıkları diğer bankalardaki muhabirlerine de haber salmışlar katılmak ister misiniz diye? Eşim de bu kişilerden birisi ve biz bugün bu sosyal sorumluluk projesinde yer aldık.

Akşam yatarken ben saatimi kurmayı unuttuğum ve eşim de çıkma saatimize 15 dakika kalaya kurduğundan sabah biraz gergindim. Nitekim oradaki insanların bir kısmı eşimin iş ilişkisi olan insanlar, bir kısmı da diğer Türk bankalarının çalışanları. İnsan hem işyerini hem de eşini iyi temsil etmek istiyor. Sabah güya erken kalkıp biraz saçımı-başımı yaparım diyordum. Spor giyinmek şık olmaya engel değil ki. Ama kısmet değilmiş biz yetiştiğimize şükrederek gittik Kabataş Vapur İskelesi'ne.

Ben bunca yıldır İstanbul'da yaşamama rağmen Büyükada dışındaki adaları görmediğimden pek heyecanlıydım Burgazada'ya gideceğimiz için.

Nitekim doluştuk vapura ve çıktık yola.


İstanbul'dan uzaklaşmayı izlemek insana ne de iyi geliyor. Sadece bir kaç saat sonra geri döneceğinizi bilseniz bile.




Martılar poz verince çok güneşli olsa ve ben hiçbir şey göremesem bile fotoğraf denemesi yapmam şarttı :)


Yolumuzun üstündeki Kınalıada. Denizi enfes gözüküyordu. Bu sene artık geçti ama seneye buraya denize girmek için gelmeye kesin kararlıyım. Normalde Marmara'da denize girmeyi reddediyorum ama sanırım burası benim inadımı kıracak.


Burgazada'ya gelince Belediye'nin bizim için ayarlamış olduğu şu şirin araçlarla temizleyeceğimiz koya geçtik.


Temizliğe başlamadan önce Turmepa ekibi bize iletişim kurma ve takım çalışması ile ilgili iki farklı oyun oynattı. Bu tür takım oyunlarını seviyorum, hem keyifli oluyorlar hem de gerçekten ortak çalışma yapmanın zorluklarını ve bu zorluklarla başa çıkmayı, karşındaki insanı dinlemeyi ve kendini daha doğru ifade etmeyi öğreniyorsun.


Sonrasında 4'erli 6 gruba ayrıldık ve 45 dakika boyunca cam-metal-plastik ve kağıt çöplerini farklı poşetlerin içerisine ayrıştırarak sahil ve çevresini temizlemeye başladık.


İşte bizim ekibimizin topladığı çöpler. İnanır mısınız vantilatör bile vardı hatta vantilatörün ayağı poşete sığmadığı için gayet aşağıda kendisini görebilirsiniz.


Sonrasında topladığımız çöpler tartıldı ve 1. grup belirlendi. Bütün ekipler toplamda 56 kilogram çöp toplamışız. Küçücük bir sahil ve çevresinden bu kadar zararlı atık çıktığına inanmak çok güç geliyor insana. Üstelik Turmepa'nın bize yaptığı sunumda o atıkların ne kadar uzun sürede yok olduğunu ve deniz canlılarına ne kadar büyük zararlar verebildiğini görünce insanın içi acıyor.

Mesela 1 plastik şişenin denizde 450 yılda, 1 teneke kutunun denizde yaklaşık 100 yılda, 1 cam şişenin ise yine denizde tam 1 milyon yılda yok olduğunu biliyor muydunuz?

Peki ya 1 ton cam atığın geri dönüşümü ile 100 litre petrol tasarrufu yapabileceğimizi ya da 1 ton plastik atığın geri dönüşümü ile 14000 kW/sa enerjiden tasarruf edebileceğimizi ve 1 teneke kutunun geri dönüşümü ile de 100 wattlık bir ampulü 20 saat kullanabileceğimizi?

Çevreye çöp atmayacak kadar bilinçli olmak da yeterli değil. Bu atıkların ayrıştırılarak ilgili geri dönüşüm kutularına atılması gerekiyor aslında. Evet bugüne kadar ben de yapmıyordum ama ufacık bir sahilden çıkanları görünce evden aslında neler neler çıktığını düşünüp bundan sonra en azından cam ve plastikleri ayrı poşetler halinde biriktirip geri dönüşüme katkıda bulunmaya karar verdim. 1 insanın bilinçlenmesi bile belki de yüzlerce canlıyı kurtarabilir öyle değil mi?

Efendim, biz Kahrolsun Bağzı Şeyler grubu olarak 2. olduk ve en yakın rakibimize 10 kilo fark attık. Ancak ne yazık ki bizden sadece 2 kilo fazla atık toplayarak Sessiz Çığlık grubu 1. oldu :) Kendilerini bir kez de buradan tebrik ediyorum :)

Temizlik bittiğinde saat de 12'yi geçiyordu ve iyice sıcak basmıştı. Turmepa'nın bizim için hazırlattığı ve içinde yok yok olan kumanya kutularımızı alıp içlerinden sadece sularımızı tüketerek Wells Fargo'nun bizim için ayarlamış olduğu, sahildeki Fincan Lokantası'na gittik. Hiç deniz börülcesi yememiş olan bendeniz hayatımda ilk kez bu değişik görünümlü sebzenin tadına baktım ve gayet de beğendim :) Onun dışındaki mezeler ve ara sıcaklar da gayet lezzetliydi. Biz balık kısmına kalamadık çünkü akşam eşimin bir arkadaşının doğum günü olduğundan eve gelip biraz dinlenmek ve hazırlanmak gerekiyordu. Saat 14.25 vapuru ile Kabataş'a dönüp, birkaç işimizi de hallettikten sonra eve ancak 5'te geldik ve ben çok yorgun olduğumu fark edip eşimi sattım  :) Şimdi o yorgun argın arkadaşının doğumgününde ben de burada cici macbookumla sizlere hiç soğutmadan bu yazıyı yazıyorum.

Ha bu arada ders çalışmak ne oldu derseniz, bugün yalan oldu. Yarın sabah da kahvaltıya kayınvalideme gideceğiz, sonrasında İstinye Park'tan eşimin takım elbiselerini teslim alacağız ve kısmetse öğleden sonra derse başlayıp gece yarısına kadar muhasebeyi bitireceğiz..

Diyorum ki şu haftayı 10 gün yapsak. Ama hafta içi gün sayısı yine 5 kalsa. Hayır çalışma gününü azaltmıyorum ki bence yetkililerin karşı çıkabileceği birşey yok yani di mi?

Ne yapayım arkadaşlar, ye-ti-şe-mi-yo-rum :) Siz yetişebiliyor musunuz bu hayata???



Not: Bu cici köpekçik de bize hoş bir gösteri yaptı. Sahibi topu denize fırlatıyordu, o da iskeleden denize atlayıp topu yakalayıp yüzerek denizden çıkıp topu geri atması için sahibine getiriyordu.
Ne kadar da akıllılar değil mi? Onlara zarar vermeye hiç ama hiç hakkımız yok :(

Turmepa ve Wells Fargo'ya buradan bir kez daha teşekkür ederim... Yine yapın yine geleceğimmm :)

Dr. Google Bey

Belki bu yazıyı okuyunca neden bu kadar özelini paylaşıyorsun diyeceksiniz. Ben de çok düşündüm yazıp yazmamayı ama sonra dedim ki utanacak sıkılacak neyim var yani. Hem benim amacım bilgilendirmek, ben yaptım siz yapmayın demek. Beğenmeyen okumaz elbette arkadaş J
Bundan 1 ay önceydi eşimle ilişki sonrası tuvalete gittiğimde tuvalet kağıdına bulaşan eser miktarda kan gördüm ama reglim yakındı başlayacak herhalde diye hiç dikkate almadım sonra da unuttum gitti. Üstelik regli filan da olmadım. Sonra biz tatile çıktık ve ben reglim denize girmeme engel olmasın diye hayatımda ilk defa geciktirici kullandım. Denizime rahat rahat girdim, güneşlendim, ağrı-sancı olmadan gezdim ve mutlu mesut bir tatil yapıp geri döndüm. Döndükten sonra reglimi de oldum bitti. Buraya kadar her şey güzel. Sonra ilişki sonrası kan gelmesi durumu tekrar edince bir anda ben öncekini de anımsadım ve ne oluyoruz yahu diye meraklanmaya başladım. İş bu ya bu ikinci defada ilişki sonrası biraz yanmam ve can acım da olmuştu. Dedim dur ben şuna bi Google’dan bakayım neden olurmuş acaba diye. Demez olaydım, siz siz olun demeyin. İnternete de Google’a da canım feda, olmazsa olmazlarım ama öyle bir bilgi kirliliği var ki internette , Google’a parmağım ağrıyor deseniz size parmak kanseri olmuşsun sen 3 aylık ömrün kalmış der.
Nitekim bana da sen rahim ağzı kanseri olmuşsun hem de erken dönem belirtisi filan değil bunlar gayet de mezarını hazırlasan iyi olur tarzında şeyler anlattı sevgili Google. Hayır, zaten insan psikolojisi dediğin şey kendini dinleyip olmayan şeyleri var etmeye hazırdır her daim. Ben de okudukça aaa demek benim belim de bundan ağrıyor (yahu ben kendimi bildim bileli arada sırada belim ağrır), bak geçen gün sağ bacağım da ağrıyordu hay Allah gördün mü sen işi (3 saat alışveriş merkezinde fink attıktan sonra sadece sağ bacağımın ağrıdığına şükretmem lazım), ay ben çok zayıfım bak bu da belirtiymiş (e be kızım senin vücut tipin bu, hep zayıftın sen ve ayrıca bayramda aldığın 3 kiloyu da 3 haftadır hala veremedin), bak bak demek ilişki sonrasındaki yanma da bundanmış ve benzeri yorumlar yapıp kanser olduğuma kanaat getirdim.
Sağlık konusunda da çok hassasımdır. Her sene smear testimi yaptırır, rutin kontrollerime mutlaka giderim. Ocak ayında yapılan smear testinde de hiçbir sorun çıkmamıştı çok şükür. Ama tabi ki bu işler ciddi işler, elbette bir sorunla karşılaşırsanız mutlaka doktorunuza danışın. Ama doktorunuza danışın işte benim gibi Google’a değil.
Ben de geçen Cumartesi tuttum doktorumun yolunu, bir panik anlattım derdimi ama internetten baktığım kısmını hiç karıştırmıyorum. Biliyorum kızar bana muayeneni de Google yapsaydı keşke diye. Normal muayenede gözüken herhangi bir sorun yoktu. Bir kitlenin polip olup olmadığından emin olamadı gerçi ama ona da reglinden sonra gel bir daha bakarız dedi. Asıl hücre değişimi var mı diye smear testi yaptı ve sonucu için de Cuma günü çıkar dedi. Ben tabi bu hafta hala panik, eşimi de delirttim. Bir diyorum ki yapmayalım varsa bir şey sen de taşıyıcı olursun, ben ölürsem ve sen bir daha evlenirsen öbür kadına da bulaşır, gerçi ben ölürsem evlenme filan diye saçma sapan şeyler söylüyorum. Bir diyorum ki dur bi yapalım da bakalım yine kanayacak mı acaba diye bu işi de çocuk oyuncağına çevirip, tıbbi deney haline soktum J Hayır işin garibi ben doktora gittikten sonra bu kanama işi de duruverdi. Neyse efendim sonuçta geldik bugüne. Ben sabahtan hemen yana yakıla doktorumu aradım sordum, çok şükür sonuçlar temiz, her zamanki gibi turp gibiyim maşallah J Kanamanın kaynağı ile ilgili ise polip olup olmadığına yeniden bakacakmışız ama muhtemelen öyle bir şey de yokmuş. Büyük ihtimalle geciktirici kullandığım için kanamam biraz uzun sürmüş, ben bitti sandıktan sonra da damla damla da olsa gelmiş olabilirmiş…
Velhasıl kelam sanırım sonuç tek cümle olacak. Siz siz olun herhangi bir sağlık problemi ile karşılaştığınızda Google’a değil de doktorunuza danışın J
Sağlıklı günler dilerim…

5 Eylül 2013 Perşembe

Hediyemi Toptan Aldım

Eşim Amerika’ya gitme kararı aldığımız gün oradan Macbook almaya  karar verdi. O denli ciddiydi ki daha nerede kalacağımızı bırakın, vizenin çıkıp çıkmayacağı bile belli değilken o parasını biriktirmeye başlamış ve alacağı modeli seçmişti bile. En büyük korkumdu o bilgisayarı alamaması. Kâbuslarıma giriyordu. Parasını başka şeye harcadığı için bilgisayarı alamamış veya bütün Amerika’da aradığı model bir anda tükenmiş, ya da öyle bir artmış ki fiyatı paramız yetmiyormuş filan. Çünkü eşim biraz çocuk ruhludur. O çikolatayı istediğinde almazsan bütün gün yüzü düşebilir ve evet bu örnek çikolata için de geçerlidir. O yüzden ya bilgisayarı alamaz da bütün tatil suratı düşer de o gezi burnumdan gelir diye çok korkuyordum. Neyse ki gider gitmez ilk işlerden biri olarak bilgisayarı aldık da ikimizin de sıkıntıları sona erdi. Bense bu rahatlamanın üzerine ayakkabı ve çanta almakla o kadar meşguldüm ki aklıma kendime almak hiç de gelmemişti ve hatta paramı ayakkabıya yatırmak çok daha akıllıca geliyordu. Ne yani macbook mu ayakkabı mı daha önemliydi??!
Velhasıl biz kocacığımın macbook’u ve benim ayakkabılarımla geri döndükten bir süre sonra gözüm adamın bilgisayarına takılmaya başladı. Ver bakiim azıcıkla başlayan sataşmalarım, hadi sen spora git de ben de o arada senin bilgisayarını kullanayıma kadar gitti. Ve en sonunda bombayı da patlattım; ben de macbook istiyorum :)
Eşim o anda tamam ben alıcam sana dediğinde hiç de ciddiye almamıştım. Hatta beni Troy ve Pupa mağazalarında gezdirip, istediğim modeli sorarken de sallamadım. En sonunda bana yeni nesille eski nesil arasındaki teknik farkları anlatırken hala yok canım almaz diyordum.
Ama aldı.. Geçen Pazartesi günü beraber Kanyon’daki Troy’a gittik ve %12 öğrenci indiriminden de yararlanarak bana 13 inç macbook air aldık. Adamcağız bana böyle pahalı bir hediye alınca ben de ona bir güzellik yapayım da sırasıyla yaklaşan doğum günüm, yılbaşı, sevgililer günü ve hatta Mart’taki evlilik yıldönümü hediyelerinden kurtarayım dedim ve bunu toplu hediye olarak kabul ettim. (Mart’a kadar fikrim değişebilir tabii ;) )
Şimdi cici bilgisayarımla aşk içindeyiz. Şu ders çalışmalar bir bitse de daha çok vakit geçirebilsem macimle, size onunla güzel postlar hazırlasam, yazılarınızı onunla takip etsem ve oradan yorumlar yazsam, fotoğraflarımı yükleyip neler yapabilmiş/yapamamışım bir göz atsam istiyorum ama şu sayılı gün olayı sadece tatillerde çabuk geçiyor. Ders çalışırken bakıyorum da günler hala yerinde sayıyor… aslında ben de hala muhasebede yerimde sayıyorum, en iyisi gidip çalışmak.. pifffff

Ha bu arada bu adam beni seviyor galiba, siz ne dersiniz? ;)

Sevgiyle kalın…

2 Eylül 2013 Pazartesi

Ne Okuyorum

Çocukluğumda çok okurdum ama gerçekten çok okurdum. Kitapların bana dayanma süreleri bırakın günleri saatlerle ölçülürdü. Annem hadi uyu artık diye ışığımı söndürünce yatağımın altından el fenerimi çıkartır öyle devam ederdim. Büyüdükçe okumaya olan ilgim ve sevgim hiç değişmedi ama elbette hayatın getirdiği zaman kısıtlamalarına takıldı. En son hangi kitabı aldığım gün bitirdim diye düşünüyorum da üniversiteden sonra bunu hiç yapamadım sanırım. Yine de hala elimde okunacak birkaç kitap bulunur her zaman. Azaldığı zaman panik yapar hemen gidip birkaç tane daha alırım mesela. Kitapları toplu almak bende daha büyük bir mutluluk yaratıyor. Eve gelip onları başucumdaki komodine üst üste dizmek ve zamanla o minik kulenin erimesini izlemek çok hoşuma gidiyor. Okunan kitaplar evimizin kütüphanesindeki yerlerini alıp koleksiyonumuzun değerli birer parçası oluyorlar. Evet, bizim koleksiyonumuz çünkü eşim de kitap okumayı çok sever. Evlenince benim zaten çok dolu olan kütüphanem bir de eşimin kitaplarını ağırlamaya kalkınca sığamadık maalesef. Yemek odasının konsolunun 2 kapaklı ve 2 katlı kocaman bir gözü bizim kütüphaneye sığmayan kitaplarımızı saklıyor biz güzel bir kütüphane alıncaya kadar. O da ayrı bir konu tabi. Evlendiğimizden beri gönlümüze göre bütün kitaplarımızı alacak bir kütüphane almak istiyor ama bir türlü o işi halledemiyoruz. Gerçi hayalimiz kendi evimizi alınca bir odayı boydan boya kütüphane yapmak ama ona daha var. Biz şimdilik bizi kurtaracak bir tane ile başlasaydık iyiydi :)



Son günlerde başucumdaki minik kitap kulesinin içeriğinden bahsetmek istiyorum bugün. Son bitirdiğim ve kütüphaneye taşınmak üzere olan kitabım Khaled Hosseini’nin Uçurtma Avcısı. Kitap bir Afgan tarafından İngilizce yazılan ilk kitap olarak geçmekte. Aynı evde büyüyen ama biri zengin bir işadamının, diğeri ise bir hizmetkârın oğlu olan iki çocuğun birbiriyle kesişen kaderini anlatan kitap Afganistan monarşisinin son yılları, Sovyet İşgali ve Taliban yönetimi dönemlerinde geçmektedir. Kitabın kurgusunun iyi ve karakter tanımlamalarının son derece güçlü olduğunu düşünüyorum. Baba-oğul ilişkisi, dostluk, ihanet, fedakarlık, geçmişinle yaşamak, farklı etnik kökenlerin getirdiği ayrıcalık ya da ezilmeler ile sosyal kaygıların insan hayatına etkisini işleyen kitapta, ırkçılık, iç savaş, din, göçmenlik gibi olgular da işlenmiştir. Her sayfasını severek okuduğum kitaplardandır Uçurtma Avcısı ve inanın insanın içine işleyen çok değerli bir eserdir. 


Onun hemen arkasından ise Ece Temelkuran – Düğümlere Üfleyen Kadınlar’a başladım. Kitabı alırken bile nasıl bir bilinçaltıysa “Düğmelere” Üfleyen Kadınlar diye okuyordum başlığını. Ancak daha ilk sayfada Felak Suresi’nden bir ayet geçiyor “Düğümlere üfleyen kadınların şerrinden sakının.” İşte o noktada dönüp kitabın kapağına bir daha bakıp gerçekle yüzleştim. Okuduğum kitabın adını bilmeyişimle ilgili her türlü dalga geçer yorumlarınıza hazırım :) Bir Türk ve 3 Ortadoğulu kadının bir şekilde kesişen kaderleri anlatıyor. Zaman; Arap Baharı… Henüz okumaya devam ettiğim için ve daha 100. Sayfa dolaylarında olduğum için kurgular çözümlenmiş, hikâye net şeklini almış değil. Çok yormuyor okurken ama bazen biraz fazla felsefeye kaçmış, daha sade de anlatabilirmiş bunu dediğim yerlere denk gelmiyor değilim. Yine de şimdilik merakımı ayakta tutan, aslında sonunu tahmin ettiğim ama yine de gözümle görmek istediğim bir hikâyenin içindeyim. Bitince güncelleme yapar, düşüncelerimi eklerim.


Ve başucumdaki bir diğer kitap Özer Kanburoğlu – A’Dan Z’ye Fotoğraf. Şimdi bu ne alaka diyorsunuz tahminen, açıklayayım efendim. Ben uzunca bir süredir DSLR kamera istiyordum ama eşim de nedense hep daha basit bir şey alalım, bak hevesin geçerse o koca kamerayı taşımak sıkıntı olur, daha basit bir makineyle başla, iyice öğren sonra alalım diye diye beni Amerika’da iken DSLR yerine mirrorless bir kamera almaya ikna etti ve Sony Nex 3n’imiz böylece girdi hayatımıza. Elime tam profesyonel olmasa da nispeten ayarları ile oynayıp, kendi sanatımı yaratabildiğim bir makine geçince ben eşimin deyimiyle oldum sana bir Ara Güler :) Nereye gitsek elimde fotoğraf makinem, çekiyorum da çekiyorum. Tabi ki çektiklerimin 10 tanesinden 1 tanesi bir şeye benziyorsa o da ancak fena değil düzeyinde. Ama fotoğraftan anlayan birkaç arkadaşım kadrajımı beğendi ve ufak tefek hatalarım konusunda da bana yol gösterdiler. Ben de baktım bu işten keyif alıyorum o zaman belki kursa gidecek vaktim yok ama yine de biraz daha teknik detay öğreneyim, kendimi geliştireyim ki eşimden daha iyi bir makine isteyebileyim diye fotoğraf sitelerine üye olmak, bol bol fotoğraf incelemek ve kendi denemelerimi yapmanın haricinde bir de bu kitabı edindim. Almayı planladığım ve D&R mobil uygulamamdaki alınacak kitaplar listemin en tepesinde duran 2 kitap daha var fotoğrafçılıkla ilgili ama başlangıcı Özer Kanburoğlu ile yaptım. Bakalım okumak da denemek gibi fotoğraflarım üzerinde güzel etkiler yaratabilecek mi?

İşte böyle sevgili okur. Bugünlerde elimde bunlar var diyorum ama aslında bu postun başından beri okuduklarınız koca bir yalan. Postun başlığı bile yalan. Ne okuyorum değil Ne Okuyordum olmalıydı başlık çünkü ben 1 haftadır hiç bir şey okumuyorum ve 21 Eylül’e kadar da okuyamayacağım. Neden mi? Cevabı bir sonraki postta olacak.

Okuma sevgisiyle kalın :)