5 Temmuz 2013 Cuma

İsimsiz Kahramanlar

Evet itiraf ediyorum, Gezi Parkı olaylarının ilk başladığı günlerde çalışıyorum dedim, akşam evde işim var dedim, eh zaten parkı koruyanlar, nöbet tutanlar var dedim ve bin türlü bahane ile o ağaçların kesilmesini engellemek için protestolara bir türlü katılmadım. Ta ki 31 Mayıs günü polisin orantısız şiddet göstermeye başladığı zamana kadar. İşyerinde bütün gün hem çalıştım hem olayları takip ettim sosyal medyadan. Bölümden arkadaşlarla talcidli, rennieli sular hazırladık. Maskeler bulduk buluşturduk. Limonlar, sirkeler satın aldık ama ben iş çıkışı yine evime dönmek zorunda kaldım. Eşimin sabaha karşı iş için Milano'ya gitmesi gerekiyordu ve daha valizi hazır değildi, ütülenecek gömlekler, hazırlanacak eşyalar beni bekliyordu. Bütün işlerimi bitirip hadi şimdi gitmek zamanıdır dediğimde gece 12 olmuştu. Olaylar bütün şiddetiyle devam ediyordu ve yerimde zor duruyordum. Bu sefer de eşim ben de geleceğim diye tutturdu. Sabah 5'te evden çıkıp havaalanına gitmesi lazımdı ve ne metrolar doğru düzgün çalışıyordu ne de gittiğimizde başımıza ne geleceği belliydi. Oturup düşündüm, bu adam beni yalnız yollamayacak ama ya çıkıp da saatinde geri dönemezsek, ya uçağı kaçırırsa, sonuçta keyfi seyahat da değil ki. Bir kere daha erteledim gidişimi. Eşime yalvardım birkaç saat uyu dinlen sen diye, o uyudu ben de bütün gece internet başından orada olan arkadaşlarıma bilgi aktarmaya çalıştım. Yayınlanan haberleri, internet şifrelerini, avukat ve doktor telefonlarını elimden geldiğinde test edip onlara ulaştırıyor, oturduğum yerden bir şeyler yapmaya çalışıyordum, gözümde yaş, yüreğimde umut, içimde korkularımla.

Sabah eşimi yolladım, eve temizliğe gelen yardımcımı karşıladım, çayını koydum ve zaten hazır olan "Direniş Çantamı" kaptığım gibi düştüm yollara. Beşiktaş'ta oturan iki arkadaşımla buluştuk ve Taksim'e gittik. Bundan sonrası emin olun roman olur. Yaralananları da gördüm, ağlayanları da. Bazense o kadar çok gaz oldu ki yanımdaki arkadaşımı bile göremedim. Ben size bütün bunları anlatmayacağım. Siz zaten medyadan (tabi ki sosyal medyadan) olayları takip etmişsinizdir. Ben size isimsiz kahramanlarımdan bahsetmek istiyorum.

Sıraselviler'deydik o sırada. TOMA'lar ve arkasında onlarca polis sürekli bizi geriye püskürtüyordu. Tazyikli suyun da, gazın da etkisi çok fazlaydı. Gözlerinde acıma yoktu, bizim de bir süreden sonra korkumuz yok oldu. Onlar püskürttü biz 2 adım geri gittik sonra 1 adım öne yürüdük. Saatlerce böyle sürdü. Yorulmuştuk da.. Sonra... işte sonra öyle bir müdahale geldi ki tamam dedim, buraya kadarmış... Tepemizde dolanan helikopterlerden gaz yağmuru başladı. TOMA'lar da karşıdan püskürtüyordu suyu ve gazı. Göz gözü görmez oldu bir anda. 1 metre ötemiz yoktu bizim için ama o 1 metrekarelik alanda 3 gaz fişeği sayabilmiştim. Biri kolumdan tutup çekti beni. Polis herhalde dedim. Gözaltına alıyorlar beni. Arkadaşlarıma bakmaya çalıştım, onları da alıyorlar mı diye, göremedim. Direnmedim, nedense direnmedim Alsın dedim, gerekiyorsa bunu da yaşayacağız. Bir apartmanın içine sokuldum. Gözlerim çok yanıyordu ve hala beni çekenin kim olduğunu görmemiştim. O an biraz korktum, ne yapacaklardı ki bana apartmanın içinde? Sonra öksüren insanların sesini duymaya başladım. Birisi adımı söyledi, ses tanıdıktı. Birlikte geldiğim arkadaşım da oradaydı. Kolumdan çekene baktım bir anda. Genç bir çocuk, gözünde deniz gözlüğü, ağzında ameliyat maskesi, üstünde şort, ayağında parmak arası terlikle gencecik bir adam. Baktım birileri daha çekiştirilerek apartmana sokuluyor. Belki 30 kadar insandık. Sonra bir ses duyduk. Geliyorlar diye bağırdı birisi. Aynı çocuk bu sefer ittirdi beni. O anda beynim çalışmıyordu sadece komutları yerine getiriyordum ve bana yukarı çık, çabuk herkes yukarı çıksın dediğinde sorgusuz merdivenleri tırmanmaya başladım. 5. katın sonunda birileri bizi bir ev soktu. Biz yukarıya doğru çıkarken polisler apartmanın kapısını açıp içeriye gaz bombası atmışlardı ve onun etkisi de peşimiz sıra yukarıya doğru çıkıyordu. Herkes içeriye girdikten sonra kapı kapatıldı. Arka taraftaki camlar açıldı, bizlerin yüzüne limon, sirke, talcidli su ne varsa sıkıldı işte. Gaz fişeği çarptığı için çok hafif yaralı bir kadıncağıza ilk müdahalesi yapıldı. Sigaralar içildi, camlardan bakıldı, bir şeyler yapıldı... Uzunca bir süre orada kaldık. Polislerin bomboş kalan sokaktan geçişini, kaçanları telefonları ile videoya çekip birbirlerine gösterdiklerini bile izledik. Çocuklar bir ara maskeleri, gözlükleri takıp apartman girişine kadar gittiler, camları açıp apartmandaki gaz havasının yerine temiz hava girsin diye..
Hiç isimlerini sormadım, tek bildiğim üniversite öğrencisiydiler, bizleri görmüş ve yetişmişlerdi. Kurtarmışlardı... Çıkarken de hakkınızı helal edin, ödeyemem deyip, teşekkür ettim o kadar.
İsimsiz kahramanlarımız onlar bizim.
Ama evi elimle koymuş gibi bulurum, yüzlerini de hala dün gibi hatırlıyorum. Onlar belki beni hatırlamaz ama ben onları asla unutmayacağım.
Diyorum ki bir gün ev yemekleri, kekler, börekler yapıp götürsem, bir ihtiyaçları var mı sormaya gitsem.. Olmaz mı ha ne dersiniz?

Not: Bu post için fotoğraf koymayacağım. Siz sloganların, pankartların, orantısız zeka ürünlerinin hepsini biliyorsunuz zaten. Ben de o direnişte olanların fotoğraflarını onların izni olmadan paylaşmak istemiyorum. Affınıza sığınırım :)

1 yorum:

  1. Anlattıkların film gibi, ama hepsi gerçek ne acı ve bir açıdan insanlığın hala ölmediğini bilmek de güzel. Bence de gitmelisin o eve, en azından teşekkür etmelisin yeniden.

    YanıtlaSil